الْحَاقَّةُ (١)
﴾1﴿
Diyanet: Gerçekleşecek olan kıyamet! ﴾1﴿
Diyanet Vakfı: Gerçekleşecek olan; ﴾1﴿
E. Hamdi Yazır: (Gerçekleşecek) Kıyamet! ﴾1﴿
مَا الْحَاقَّةُ (٢)
﴾2﴿
Diyanet: Nedir o gerçekleşecek olan kıyamet? ﴾2﴿
Diyanet Vakfı: (Evet) nedir o gerçekleşecek olan? ﴾2﴿
E. Hamdi Yazır: Nedir, o Kıyamet? ﴾2﴿
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ (٣)
﴾3﴿
Diyanet: Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin? ﴾3﴿
Diyanet Vakfı: Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin? ﴾3﴿
E. Hamdi Yazır: Gerçekleşenin (Kıaymetin) ne olduğunu sen nerden bileceksin? ﴾3﴿
كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ (٤)
﴾4﴿
Diyanet: Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar. ﴾4﴿
Diyanet Vakfı: Semûd ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı. ﴾4﴿
E. Hamdi Yazır: Semûd ve Âd, kapılarını çalacak olan o felaketi yalan saymışlardı. ﴾4﴿
فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ (٥)
﴾5﴿
Diyanet: Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi. ﴾5﴿
Diyanet Vakfı: Semûd'a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler. ﴾5﴿
E. Hamdi Yazır: Semûd kavmi korkunç bir sesle yok edildi. ﴾5﴿
وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ (٦)
﴾6﴿
Diyanet: Âd kavmine gelince, onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi. ﴾6﴿
Diyanet Vakfı: Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler. ﴾6﴿
E. Hamdi Yazır: Âd kavmi ise gürültülü ve azgın bir fırtına ile yok edildiler. ﴾6﴿
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَى كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ (٧)
﴾7﴿
Diyanet: Allah, onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün. ﴾7﴿
Diyanet Vakfı: Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün. ﴾7﴿
E. Hamdi Yazır: Allah o fırtınayı üzerlerine yedi gece sekiz gündüz musallat etmişti. Öyle ki, o kavmi içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün. ﴾7﴿
فَهَلْ تَرَى لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ (٨)
﴾8﴿
Diyanet: Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun? ﴾8﴿
Diyanet Vakfı: Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun? ﴾8﴿
E. Hamdi Yazır: Bak şimdi görebilir misin onlardan bir kalıntı? ﴾8﴿
وَجَاءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ (٩)
﴾9﴿
Diyanet: Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler. ﴾9﴿
Diyanet Vakfı: Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler. ﴾9﴿
E. Hamdi Yazır: Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler de hep o hatayı işleyegeldiler. ﴾9﴿
فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَابِيَةً (١٠)
﴾10﴿
Diyanet: Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı. ﴾10﴿
Diyanet Vakfı: Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi. ﴾10﴿
E. Hamdi Yazır: Hep Rablerinin elçilerine karşı geldiler. O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi. ﴾10﴿
إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ (١١)
﴾11﴿
Diyanet: Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin. ﴾11﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık; ﴾11﴿
E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz, sular kabarınca sizi gemide biz taşıdık. ﴾11﴿
لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ (١٢)
﴾12﴿
Diyanet: Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin. ﴾12﴿
Diyanet Vakfı: Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye. ﴾12﴿
E. Hamdi Yazır: Onu size bir ibret yapalım ve belleyici kulaklar bellesin diye. ﴾12﴿
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ (١٣)
﴾13﴿
Diyanet: Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur. ﴾13﴿
Diyanet Vakfı: Artık Sûr'a bir tek defa üflendiği, ﴾13﴿
E. Hamdi Yazır: Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, ﴾13﴿
وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً (١٤)
﴾14﴿
Diyanet: Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur. ﴾14﴿
Diyanet Vakfı: Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman, ﴾14﴿
E. Hamdi Yazır: Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, ﴾14﴿
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ (١٥)
﴾15﴿
Diyanet: Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur. ﴾15﴿
Diyanet Vakfı: işte o gün olacak olur (kıyamet kopar). ﴾15﴿
E. Hamdi Yazır: İşte o gün olacak olur. ﴾15﴿
وَانْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ (١٦)
﴾16﴿
Diyanet: Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. ﴾16﴿
Diyanet Vakfı: Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar. ﴾16﴿
E. Hamdi Yazır: O gün gök yarılmış, sarkmıştır. ﴾16﴿
وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ (١٧)
﴾17﴿
Diyanet: Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş'ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. ﴾17﴿
Diyanet Vakfı: Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir. ﴾17﴿
E. Hamdi Yazır: Melekler de onun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir. ﴾17﴿
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَى مِنْكُمْ خَافِيَةٌ (١٨)
﴾18﴿
Diyanet: O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz. ﴾18﴿
Diyanet Vakfı: (Ey insanlar! ) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz. ﴾18﴿
E. Hamdi Yazır: O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz, öyle ki gizli bir haliniz kalmaz. ﴾18﴿
فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ (١٩)
﴾19﴿
Diyanet: İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: "Gelin, kitabımı okuyun!" ﴾19﴿
Diyanet Vakfı: Kitabı sağ tarafından verilen:" Alın, kitabımı okuyun" der. ﴾19﴿
E. Hamdi Yazır: Kitabı sağından verilen, "alın okuyun kitabımı.." ﴾19﴿
إِنِّي ظَنَنْتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ (٢٠)
﴾20﴿
Diyanet: "Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum." ﴾20﴿
Diyanet Vakfı: " Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum." ﴾20﴿
E. Hamdi Yazır: "Çünkü ben hesabıma kavuşacağımı sezmiştim" der. ﴾20﴿
فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَاضِيَةٍ (٢١)
﴾21﴿
Diyanet: Artık o, hoşnut bir hayat içindedir. ﴾21﴿
Diyanet Vakfı: Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir, ﴾21﴿
E. Hamdi Yazır: Artık o hoşnut bir hayattadır. ﴾21﴿
فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ (٢٢)
﴾22﴿
Diyanet: Yüksek bir cennettedir. ﴾22﴿
Diyanet Vakfı: Yüce bir cennette, ﴾22﴿
E. Hamdi Yazır: Yüksek bir cennettedir. ﴾22﴿
قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ (٢٣)
﴾23﴿
Diyanet: Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir). ﴾23﴿
Diyanet Vakfı: Meyveleri sarkmış halde. ﴾23﴿
E. Hamdi Yazır: Ki o cennetin meyveleri sarkmıştır. ﴾23﴿
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ (٢٤)
﴾24﴿
Diyanet: (Onlara şöyle denir:) "Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için. ﴾24﴿
Diyanet Vakfı: (Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yeyin, için. ﴾24﴿
E. Hamdi Yazır: "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yeyin, için." (denir). ﴾24﴿
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيَهْ (٢٥)
﴾25﴿
Diyanet: Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: "Keşke kitabım bana verilmeseydi." ﴾25﴿
Diyanet Vakfı: Kitabı sol tarafından verilene gelince,der ki:" Keşke, bana kitabım verilmeseydi!" ﴾25﴿
E. Hamdi Yazır: Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke kitabım verilmeseydi de, ﴾25﴿
وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ (٢٦)
﴾26﴿
Diyanet: "Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim." ﴾26﴿
Diyanet Vakfı: "Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!" ﴾26﴿
E. Hamdi Yazır: Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim, ﴾26﴿
يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ (٢٧)
﴾27﴿
Diyanet: "Keşke ölüm her şeyi bitirseydi." ﴾27﴿
Diyanet Vakfı: Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! ﴾27﴿
E. Hamdi Yazır: Ne olurdu o ölüm, iş bitirici olsaydı. ﴾27﴿
مَا أَغْنَى عَنِّي مَالِيَهْ (٢٨)
﴾28﴿
Diyanet: "Malım bana hiçbir yarar sağlamadı." ﴾28﴿
Diyanet Vakfı: Malım bana hiç fayda sağlamadı; ﴾28﴿
E. Hamdi Yazır: Malım bana hiç fayda vermedi. ﴾28﴿
هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيَهْ (٢٩)
﴾29﴿
Diyanet: "Saltanatım da yok olup gitti." ﴾29﴿
Diyanet Vakfı: Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti. ﴾29﴿
E. Hamdi Yazır: Gücüm de benden yok olup gitti." ﴾29﴿
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ (٣٠)
﴾30﴿
Diyanet: (Allah, şöyle der:) "Onu yakalayıp bağlayın." ﴾30﴿
Diyanet Vakfı: Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın; ﴾30﴿
E. Hamdi Yazır: (Zebanilere şöyle denir): "Onu yakalayın da bağlayın." ﴾30﴿
ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ (٣١)
﴾31﴿
Diyanet: "Sonra onu cehenneme atın." ﴾31﴿
Diyanet Vakfı: Sonra alevli ateşe atın onu! ﴾31﴿
E. Hamdi Yazır: "Sonra cehenneme atın onu." ﴾31﴿
ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ (٣٢)
﴾32﴿
Diyanet: "Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu." ﴾32﴿
Diyanet Vakfı: Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun! ﴾32﴿
E. Hamdi Yazır: "Sonra da boyu yetmiş arşın zincir içerisinde onu oraya sokun." ﴾32﴿
إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ (٣٣)
﴾33﴿
Diyanet: "Çünkü o, azamet sahibi Allah'a iman etmiyordu." ﴾33﴿
Diyanet Vakfı: Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi, ﴾33﴿
E. Hamdi Yazır: Çünkü o, büyük Allah'a inanmıyordu. ﴾33﴿
وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ (٣٤)
﴾34﴿
Diyanet: "Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu." ﴾34﴿
Diyanet Vakfı: Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi. ﴾34﴿
E. Hamdi Yazır: Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu. ﴾34﴿
فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ (٣٥)
﴾35﴿
Diyanet: "Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur." ﴾35﴿
Diyanet Vakfı: Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur. ﴾35﴿
E. Hamdi Yazır: Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur. ﴾35﴿
وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ (٣٦)
﴾36﴿
Diyanet: "Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur." ﴾36﴿
Diyanet Vakfı: İrinden başka yiyecek de yoktur. ﴾36﴿
E. Hamdi Yazır: Bir irinden başka yiyecek de yok. ﴾36﴿
لَا يَأْكُلُهُ إِلَّا الْخَاطِئُونَ (٣٧)
﴾37﴿
Diyanet: Onu günahkârlardan başkası yemez." ﴾37﴿
Diyanet Vakfı: Onu (bile bile )hata işleyenlerden başkası yemez. ﴾37﴿
E. Hamdi Yazır: Onu günahkârlardan başkası yemez. ﴾37﴿
فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ (٣٨)
﴾38﴿
Diyanet: Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah'tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür. ﴾38﴿
Diyanet Vakfı: Görebildikleriniz üzerine yemin ederim, ﴾38﴿
E. Hamdi Yazır: Andolsun gördüklerinize, ﴾38﴿
وَمَا لَا تُبْصِرُونَ (٣٩)
﴾39﴿
Diyanet: Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah'tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür. ﴾39﴿
Diyanet Vakfı: Ve göremediklerinize ki, ﴾39﴿
E. Hamdi Yazır: Ve görmediklerinize.. ﴾39﴿
إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ (٤٠)
﴾40﴿
Diyanet: Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah'tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür. ﴾40﴿
Diyanet Vakfı: Hiç şüphesiz o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür. ﴾40﴿
E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz Kur'ân, şerefli bir peygamberin (Allah'tan) getirdiği sözdür. ﴾40﴿
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ (٤١)
﴾41﴿
Diyanet: O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz! ﴾41﴿
Diyanet Vakfı: Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz! ﴾41﴿
E. Hamdi Yazır: O bir şair sözü değildir, siz çok az inanıyorsunuz. ﴾41﴿
وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ (٤٢)
﴾42﴿
Diyanet: Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! ﴾42﴿
Diyanet Vakfı: Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz! ﴾42﴿
E. Hamdi Yazır: Bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz! ﴾42﴿
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ (٤٣)
﴾43﴿
Diyanet: O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. ﴾43﴿
Diyanet Vakfı: (O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. ﴾43﴿
E. Hamdi Yazır: O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. ﴾43﴿
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ (٤٤)
﴾44﴿
Diyanet: Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. ﴾44﴿
Diyanet Vakfı: Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, ﴾44﴿
E. Hamdi Yazır: O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, ﴾44﴿
لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ (٤٥)
﴾45﴿
Diyanet: Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. ﴾45﴿
Diyanet Vakfı: Elbette onu kıskıvrak yakalardık. ﴾45﴿
E. Hamdi Yazır: Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık. ﴾45﴿
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ (٤٦)
﴾46﴿
Diyanet: Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. ﴾46﴿
Diyanet Vakfı: Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık). ﴾46﴿
E. Hamdi Yazır: Sonra da onun şah damarını keser atardık. ﴾46﴿
فَمَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ (٤٧)
﴾47﴿
Diyanet: Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı. ﴾47﴿
Diyanet Vakfı: Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız. ﴾47﴿
E. Hamdi Yazır: O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız. ﴾47﴿
وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّقِينَ (٤٨)
﴾48﴿
Diyanet: Şüphesiz Kur'an, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür. ﴾48﴿
Diyanet Vakfı: Doğrusu o (Kur'an), takvâ sahipleri için bir öğüttür. ﴾48﴿
E. Hamdi Yazır: O hiç kuşkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür . ﴾48﴿
وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّبِينَ (٤٩)
﴾49﴿
Diyanet: Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz. ﴾49﴿
Diyanet Vakfı: İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz. ﴾49﴿
E. Hamdi Yazır: Bununla beraber biz biliyoruz ki sizden inanmayanlar var. ﴾49﴿
وَإِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِرِينَ (٥٠)
﴾50﴿
Diyanet: Şüphesiz Kur'an, kâfirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir. ﴾50﴿
Diyanet Vakfı: Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır. ﴾50﴿
E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz bu Kur'ân kafirler için bir pişmanlık vesilesidir. ﴾50﴿
وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ (٥١)
﴾51﴿
Diyanet: Şüphesiz Kur'an, gerçek kesin bilgidir. ﴾51﴿
Diyanet Vakfı: Ve o, gerçekten kat'î bilginin ta kendisidir. ﴾51﴿
E. Hamdi Yazır: Gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir. ﴾51﴿
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ (٥٢)
﴾52﴿
Diyanet: O hâlde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et. ﴾52﴿
Diyanet Vakfı: O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et. ﴾52﴿
E. Hamdi Yazır: O halde, haydi tesbih et Rabbinin yüce ismiyle ﴾52﴿
İlginizi çekebilir
© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz. Tüm Hakları Saklıdır.