ق وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ (١)
﴾1﴿
Diyanet: Kâf. Şerefli Kur'ân'a andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: "Bu tuhaf bir şeydir!" ﴾1﴿
Diyanet Vakfı: Kaf. Şerefli Kur'an'a andolsun. ﴾1﴿
E. Hamdi Yazır: Kâf. Şanlı ve şerefli Kur'an'a andolsun ki, ﴾1﴿
بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ (٢)
﴾2﴿
Diyanet: Kâf. Şerefli Kur'ân'a andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: "Bu tuhaf bir şeydir!" ﴾2﴿
Diyanet Vakfı: Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da, kâfirler şöyle dediler: "Bu şaşılacak bir şeydir." ﴾2﴿
E. Hamdi Yazır: Doğrusu kâfirler kendi içlerinden uyarıcı bir peygamber geldiğine şaşırdılar da dediler ki: "Bu şaşılacak bir şeydir! ﴾2﴿
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ذَلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ (٣)
﴾3﴿
Diyanet: "Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirilecekmişiz)? Bu, akla uzak (imkânsız) bir dönüştür!" ﴾3﴿
Diyanet Vakfı: "Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)? Bu, akla uzak bir dönüştür." ﴾3﴿
E. Hamdi Yazır: Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar) dirileceğiz? bu dönüş çok uzaktır." ﴾3﴿
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ (٤)
﴾4﴿
Diyanet: Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır. ﴾4﴿
Diyanet Vakfı: Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır. ﴾4﴿
E. Hamdi Yazır: Fakat biz toprağın onlardan neyi eksilttiğini elbette biliyoruz. Yanımızda herşeyi kaydedip muhafaza eden bir kitap vardır. ﴾4﴿
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ (٥)
﴾5﴿
Diyanet: Hatta gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Artık onlar kararsız bir hâldedirler. ﴾5﴿
Diyanet Vakfı: Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler. ﴾5﴿
E. Hamdi Yazır: Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ıztırap içindeler. ﴾5﴿
أَفَلَمْ يَنْظُرُوا إِلَى السَّمَاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ (٦)
﴾6﴿
Diyanet: Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur. ﴾6﴿
Diyanet Vakfı: Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok. ﴾6﴿
E. Hamdi Yazır: Artık üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve süslemişiz, onun hiç bir çatlağı yoktur. ﴾6﴿
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ (٧)
﴾7﴿
Diyanet: Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik. ﴾7﴿
Diyanet Vakfı: Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik. ﴾7﴿
E. Hamdi Yazır: Yeri de nasıl uzatmış, üzerine sabit dağlar oturtmuşuz. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik. ﴾7﴿
تَبْصِرَةً وَذِكْرَى لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ (٨)
﴾8﴿
Diyanet: Bütün bunlar, içtenlikle Allah'a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir. ﴾8﴿
Diyanet Vakfı: Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık). ﴾8﴿
E. Hamdi Yazır: Bunlar, Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir. ﴾8﴿
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُبَارَكًا فَأَنْبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ (٩)
﴾9﴿
Diyanet: Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. ﴾9﴿
Diyanet Vakfı: Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik. ﴾9﴿
E. Hamdi Yazır: Bir de gökten bereketli bir su indirip de onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz. ﴾9﴿
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَضِيدٌ (١٠)
﴾10﴿
Diyanet: Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. ﴾10﴿
Diyanet Vakfı: Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir. ﴾10﴿
E. Hamdi Yazır: Tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. ﴾10﴿
رِزْقًا لِلْعِبَادِ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا كَذَلِكَ الْخُرُوجُ (١١)
﴾11﴿
Diyanet: Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. ﴾11﴿
Diyanet Vakfı: Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir. ﴾11﴿
E. Hamdi Yazır: Bunları kullara rızık olması için (yetiştirmekteyiz). O su ile ölü bir toprağa can verdik, işte hayata çıkış da böyledir. ﴾11﴿
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ (١٢)
﴾12﴿
Diyanet: Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût'un kardeşleri, Eykeliler, Tübba'ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti. ﴾12﴿
Diyanet Vakfı: Onlardan önce Nuh kavmi, Res halkı ve Semûd da yalanlamıştı. ﴾12﴿
E. Hamdi Yazır: Onlardan önce Nuh'un kavmi, Ress halkı ve Semûd da yalanlamıştı. ﴾12﴿
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَانُ لُوطٍ (١٣)
﴾13﴿
Diyanet: Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût'un kardeşleri, Eykeliler, Tübba'ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti. ﴾13﴿
Diyanet Vakfı: Ad ve Firavun ile Lût'un kardeşleri de (yalanladılar). ﴾13﴿
E. Hamdi Yazır: Âd, Firavun, Lût'un kardeşleri de (yalanladılar). ﴾13﴿
وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ (١٤)
﴾14﴿
Diyanet: Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût'un kardeşleri, Eykeliler, Tübba'ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti. ﴾14﴿
Diyanet Vakfı: Eyke halkı ve Tübba' kavmi de. Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da tehdidim gerçekleşti! ﴾14﴿
E. Hamdi Yazır: Eyke halkı ve Tübbâ kavmi de, bunların hepsi peygamberleri yalanladılar da (onlara) azabım hak oldu. ﴾14﴿
أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ (١٥)
﴾15﴿
Diyanet: İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik ki (yeniden yaratamayalım)? Doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler. ﴾15﴿
Diyanet Vakfı: İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şüphe içindedirler. ﴾15﴿
E. Hamdi Yazır: Biz ilk yaratmada acizlik mi gösterdik? Doğrusu, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler. ﴾15﴿
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ (١٦)
﴾16﴿
Diyanet: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız. ﴾16﴿
Diyanet Vakfı: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. ﴾16﴿
E. Hamdi Yazır: Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. ﴾16﴿
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ (١٧)
﴾17﴿
Diyanet: Üstelik, biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de (onun yaptıklarını) alıp kaydetmektedir. ﴾17﴿
Diyanet Vakfı: İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. ﴾17﴿
E. Hamdi Yazır: Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken, ﴾17﴿
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ (١٨)
﴾18﴿
Diyanet: İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın. ﴾18﴿
Diyanet Vakfı: İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın. ﴾18﴿
E. Hamdi Yazır: İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın. ﴾18﴿
وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ (١٩)
﴾19﴿
Diyanet: Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona, "İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir" denir. ﴾19﴿
Diyanet Vakfı: Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir. ﴾19﴿
E. Hamdi Yazır: Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldiğinde, "Ey insan! İşte bu senin öteden beri kaçtığın şeydir." denir. ﴾19﴿
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ (٢٠)
﴾20﴿
Diyanet: (İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sûr'a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür. ﴾20﴿
Diyanet Vakfı: Sûr'a üfürülür; işte bu, geleceği vâdedilen gündür. ﴾20﴿
E. Hamdi Yazır: Sur'a üfürülür, işte bu, tehdid(in gerçekleşme) günüdür. ﴾20﴿
وَجَاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ (٢١)
﴾21﴿
Diyanet: Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir. ﴾21﴿
Diyanet Vakfı: Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir. ﴾21﴿
E. Hamdi Yazır: Her can, kendisiyle beraber bir sevk memuru ve bir şahid bulunduğu halde gelir. ﴾21﴿
لَقَدْ كُنْتَ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ (٢٢)
﴾22﴿
Diyanet: (Ona) "Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir" (denir.) ﴾22﴿
Diyanet Vakfı: Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir (denir). ﴾22﴿
E. Hamdi Yazır: (Allah ona) "Andolsun sen bundan gaflet içinde idin. Şimdi senden gaflet perdesini kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir." der. ﴾22﴿
وَقَالَ قَرِينُهُ هَذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ (٢٣)
﴾23﴿
Diyanet: Beraberindeki (melek) şöyle der: "İşte bu yanımdaki hazır." ﴾23﴿
Diyanet Vakfı: Yanındaki arkadaşı: "İşte yanımdaki hazır" dedi. ﴾23﴿
E. Hamdi Yazır: Beraberindeki melek "işte yanımdaki hazır" der. ﴾23﴿
أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ (٢٤)
﴾24﴿
Diyanet: (Allah, şöyle der:) "Atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!" ﴾24﴿
Diyanet Vakfı: (İki meleğe şu emir verilir:) "Haydi ikiniz her inatçı kâfiri, cehenneme atın!" ﴾24﴿
E. Hamdi Yazır: (Allah iki meleğe buyurur ki:) "Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü! ﴾24﴿
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُرِيبٍ (٢٥)
﴾25﴿
Diyanet: (Allah, şöyle der:) "Atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!" ﴾25﴿
Diyanet Vakfı: "Hayra bütün gücüyle engel olanı, azgın şüpheciyi" ﴾25﴿
E. Hamdi Yazır: İyiliklere (sürekli) engel olan, saldırgan, şüpheciyi. ﴾25﴿
الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ (٢٦)
﴾26﴿
Diyanet: "Allah ile beraber, başka bir ilâh edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!" ﴾26﴿
Diyanet Vakfı: "O ki Allah ile beraber başka ilâh edindi,bundan dolayı onu şiddetli azaba birlikte atın!" ﴾26﴿
E. Hamdi Yazır: O ki Allah'ın yanında başka ilâh edinmiştir. Haydi ikiniz birlikte onu şiddetli azaba atın." ﴾26﴿
قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَكِنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ (٢٧)
﴾27﴿
Diyanet: Arkadaşı (olan şeytan) der ki: "Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi." ﴾27﴿
Diyanet Vakfı: Müşrikin arkadaşı (şeytan) der ki: Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi. ﴾27﴿
E. Hamdi Yazır: Yanındaki arkadaşı (şeytan) der ki: "Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi". ﴾27﴿
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُمْ بِالْوَعِيدِ (٢٨)
﴾28﴿
Diyanet: Allah, şöyle der: "Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size önceden yaptım." ﴾28﴿
Diyanet Vakfı: O esnada (Allah) buyurur: Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarı göndermiştim! ﴾28﴿
E. Hamdi Yazır: Allah buyurur ki: "Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarıcı göndermiştim." ﴾28﴿
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ (٢٩)
﴾29﴿
Diyanet: "Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim." ﴾29﴿
Diyanet Vakfı: Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim. ﴾29﴿
E. Hamdi Yazır: Benim huzurumda söz değiştirilmez. Ve ben kullara asla zulmedici değilim. ﴾29﴿
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَزِيدٍ (٣٠)
﴾30﴿
Diyanet: O gün Cehenneme, "Doldun mu?" deriz. O da, "daha var mı?" der. ﴾30﴿
Diyanet Vakfı: O gün cehenneme "Doldun mu?" deriz. O da "Daha var mı?" der. ﴾30﴿
E. Hamdi Yazır: Biz O gün cehenneme: "Doldun mu?" diyeceğiz. O da: "Daha fazla var mı?" diyecektir. ﴾30﴿
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ (٣١)
﴾31﴿
Diyanet: Cennet, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak. ﴾31﴿
Diyanet Vakfı: Cennet de takvâ sahiplerine yaklaştırılır; (onlardan) uzakta olmayacaktır. ﴾31﴿
E. Hamdi Yazır: Cennet de kötülükten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir. ﴾31﴿
هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ (٣٢)
﴾32﴿
Diyanet: (Onlara şöyle denir:) "İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O'nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân'dan korkan ve O'na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir." ﴾32﴿
Diyanet Vakfı: İşte size vâdedilen cennet! Ki o, daima Allah'a yönelen,(O'nun buyruklarını)koruyan, ﴾32﴿
E. Hamdi Yazır: Onlara denir ki: "İşte size vaad edilen bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun emirlerine riayet eden ﴾32﴿
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَنَ بِالْغَيْبِ وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنِيبٍ (٣٣)
﴾33﴿
Diyanet: (Onlara şöyle denir:) "İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O'nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân'dan korkan ve O'na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir." ﴾33﴿
Diyanet Vakfı: Görmeden Rahmân'a saygı gösteren ve(Allah'a) dönük bir kalp getiren herkesin (mükâfatı budur). ﴾33﴿
E. Hamdi Yazır: Görmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan ve O'na yönelen bir kalple gelenlere mahsustur. ﴾33﴿
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ (٣٤)
﴾34﴿
Diyanet: "Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedîlik günüdür." ﴾34﴿
Diyanet Vakfı: Oraya selâmetle girin. İşte bu, ebedî yaşamanın başladığı gündür ﴾34﴿
E. Hamdi Yazır: "Şimdi selam ve selametle oraya girin. İşte sonsuzluk günü budur." ﴾34﴿
لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ (٣٥)
﴾35﴿
Diyanet: Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır. ﴾35﴿
Diyanet Vakfı: Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda dahası da vardır. ﴾35﴿
E. Hamdi Yazır: Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır. ﴾35﴿
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ هَلْ مِنْ مَحِيصٍ (٣٦)
﴾36﴿
Diyanet: Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var? ﴾36﴿
Diyanet Vakfı: Biz, onlardan önce kendilerinden daha güçlü olan, diyar diyar dolaşan nice nesilleri helâk etmişizdir. Kurtuluş var mı! ﴾36﴿
E. Hamdi Yazır: Ey Muhammed! Biz onlardan önce kendilerinden daha kuvvetli olan ve beldeleri delik deşik eden nice nesilleri helak ettik, hiç kurtuluş var mı? ﴾36﴿
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ (٣٧)
﴾37﴿
Diyanet: Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır. ﴾37﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır. ﴾37﴿
E. Hamdi Yazır: Şüphesiz ki bunda kalbi olan ve hazır bulunup kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır. ﴾37﴿
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ (٣٨)
﴾38﴿
Diyanet: Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı. ﴾38﴿
Diyanet Vakfı: Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi. ﴾38﴿
E. Hamdi Yazır: Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık, Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı. ﴾38﴿
فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ (٣٩)
﴾39﴿
Diyanet: O hâlde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et. ﴾39﴿
Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ile tesbih et. ﴾39﴿
E. Hamdi Yazır: Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güneşin doğuşundan önce (sabah namazını) ve batışından önce de (öğle ve ikindi namazalarını kılarak) Rabbini Hamd ile tesbih et. ﴾39﴿
وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ (٤٠)
﴾40﴿
Diyanet: Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O'nu tespih et. ﴾40﴿
Diyanet Vakfı: Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et. ﴾40﴿
E. Hamdi Yazır: Geceleyin (akşam ve yatsı namazlarını kılarak), namazlardan sonra da (vitir ve nafile kılarak) O'nu tesbih et. ﴾40﴿
وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ (٤١)
﴾41﴿
Diyanet: (Ey Muhammed!) Çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün, (o sese) kulak ver. ﴾41﴿
Diyanet Vakfı: Seslenenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver. ﴾41﴿
E. Hamdi Yazır: Bir münadinin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver. ﴾41﴿
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ (٤٢)
﴾42﴿
Diyanet: O gün insanlar hakka çağıran o korkunç sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür. ﴾42﴿
Diyanet Vakfı: O gün insanlar bu sesi gerçekten işiteceklerdir. İşte bu, çıkış günüdür. ﴾42﴿
E. Hamdi Yazır: O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, kabirlerden çıkış günüdür. ﴾42﴿
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ (٤٣)
﴾43﴿
Diyanet: Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir. ﴾43﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir. ﴾43﴿
E. Hamdi Yazır: Gerçekten biz hem yaşatırız, hem öldürürüz. Sonunda dönüş yalnız bizedir. ﴾43﴿
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ذَلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ (٤٤)
﴾44﴿
Diyanet: O gün yer, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, (hesap için) bir toplamadır, bize göre kolaydır. ﴾44﴿
Diyanet Vakfı: O gün yer yarılır, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, bize göre kolay olan bir haşirdir. ﴾44﴿
E. Hamdi Yazır: O gün yer yarılır, insanlar kabirlerinden çabucak çıkarlar. İşte bu, sadece bize göre kolay bir toplanmadır. ﴾44﴿
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَنْ يَخَافُ وَعِيدِ (٤٥)
﴾45﴿
Diyanet: Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur'an ile öğüt ver. ﴾45﴿
Diyanet Vakfı: Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver. ﴾45﴿
E. Hamdi Yazır: Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onlara karşı zor kullanacak değilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur'ân ile öğüt ver. ﴾45﴿
İlginizi çekebilir
© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz. Tüm Hakları Saklıdır.