سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ (١)
﴾1﴿
Diyanet: Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu. ﴾1﴿
Diyanet Vakfı: Bir soran inecek azabı sordu: ﴾1﴿
E. Hamdi Yazır: Bir isteyen, olacak azabı istedi. ﴾1﴿
لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ (٢)
﴾2﴿
Diyanet: Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu. ﴾2﴿
Diyanet Vakfı: İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur, ﴾2﴿
E. Hamdi Yazır: Kâfirler için onu savacak yok. ﴾2﴿
مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ (٣)
﴾3﴿
Diyanet: Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu. ﴾3﴿
Diyanet Vakfı: Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından. ﴾3﴿
E. Hamdi Yazır: O, derece ve makamların sahibi Allah'tandır. ﴾3﴿
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ (٤)
﴾4﴿
Diyanet: Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir. ﴾4﴿
Diyanet Vakfı: Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar. ﴾4﴿
E. Hamdi Yazır: Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar. ﴾4﴿
فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا (٥)
﴾5﴿
Diyanet: (Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret. ﴾5﴿
Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret. ﴾5﴿
E. Hamdi Yazır: O halde güzel bir sabır ile sabret. ﴾5﴿
إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا (٦)
﴾6﴿
Diyanet: Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar. ﴾6﴿
Diyanet Vakfı: Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar. ﴾6﴿
E. Hamdi Yazır: Çünkü onlar onu uzak görürler. ﴾6﴿
وَنَرَاهُ قَرِيبًا (٧)
﴾7﴿
Diyanet: Biz ise onu yakın görüyoruz. ﴾7﴿
Diyanet Vakfı: Biz ise onu yakın görmekteyiz. ﴾7﴿
E. Hamdi Yazır: Biz ise onu yakın görüyoruz. ﴾7﴿
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ (٨)
﴾8﴿
Diyanet: Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla. ﴾8﴿
Diyanet Vakfı: O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur. ﴾8﴿
E. Hamdi Yazır: O gün gök erimiş bir maden gibi olur. ﴾8﴿
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ (٩)
﴾9﴿
Diyanet: Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla. ﴾9﴿
Diyanet Vakfı: Dağlar da atılmış yüne döner. ﴾9﴿
E. Hamdi Yazır: Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. ﴾9﴿
وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا (١٠)
﴾10﴿
Diyanet: (O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz. ﴾10﴿
Diyanet Vakfı: Dost, dostu sormaz. ﴾10﴿
E. Hamdi Yazır: Dost dostun halini soramaz. ﴾10﴿
يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ (١١)
﴾11﴿
Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. ﴾11﴿
Diyanet Vakfı: Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, ﴾11﴿
E. Hamdi Yazır: Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını, ﴾11﴿
وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ (١٢)
﴾12﴿
Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. ﴾12﴿
Diyanet Vakfı: Karısını ve kardeşini, ﴾12﴿
E. Hamdi Yazır: Eşini ve kardeşini, ﴾12﴿
وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ (١٣)
﴾13﴿
Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. ﴾13﴿
Diyanet Vakfı: Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ﴾13﴿
E. Hamdi Yazır: Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini, ﴾13﴿
وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ (١٤)
﴾14﴿
Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. ﴾14﴿
Diyanet Vakfı: Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın. ﴾14﴿
E. Hamdi Yazır: Ve yeryüzünde bulunanların hepsini ki, tek kendini kurtarabilsin. ﴾14﴿
كَلَّا إِنَّهَا لَظَى (١٥)
﴾15﴿
Diyanet: Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir. ﴾15﴿
Diyanet Vakfı: Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir. ﴾15﴿
E. Hamdi Yazır: Hayır, o alevlenen bir ateştir. ﴾15﴿
نَزَّاعَةً لِلشَّوَى (١٦)
﴾16﴿
Diyanet: Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir. ﴾16﴿
Diyanet Vakfı: Derileri kavurup soyar. ﴾16﴿
E. Hamdi Yazır: Derileri kavurur, soyar. ﴾16﴿
تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى (١٧)
﴾17﴿
Diyanet: O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır. ﴾17﴿
Diyanet Vakfı: Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır! ﴾17﴿
E. Hamdi Yazır: Çağırır, sırtını dönüp gideni, ﴾17﴿
وَجَمَعَ فَأَوْعَى (١٨)
﴾18﴿
Diyanet: O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır. ﴾18﴿
Diyanet Vakfı: (Servet) toplayıp yığan kimseyi!. ﴾18﴿
E. Hamdi Yazır: Mal toplayıp kasada yığanı, ﴾18﴿
إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا (١٩)
﴾19﴿
Diyanet: Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır. ﴾19﴿
Diyanet Vakfı: Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. ﴾19﴿
E. Hamdi Yazır: Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır. ﴾19﴿
إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا (٢٠)
﴾20﴿
Diyanet: Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. ﴾20﴿
Diyanet Vakfı: Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. ﴾20﴿
E. Hamdi Yazır: Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır. ﴾20﴿
وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا (٢١)
﴾21﴿
Diyanet: Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır. ﴾21﴿
Diyanet Vakfı: Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir. ﴾21﴿
E. Hamdi Yazır: Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder. ﴾21﴿
إِلَّا الْمُصَلِّينَ (٢٢)
﴾22﴿
Diyanet: Ancak, namaz kılanlar başka. ﴾22﴿
Diyanet Vakfı: Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar, ﴾22﴿
E. Hamdi Yazır: Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır. ﴾22﴿
الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ (٢٣)
﴾23﴿
Diyanet: Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir. ﴾23﴿
Diyanet Vakfı: Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;). ﴾23﴿
E. Hamdi Yazır: Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar. ﴾23﴿
وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ (٢٤)
﴾24﴿
Diyanet: Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir. ﴾24﴿
Diyanet Vakfı: Mallarında, belli bir hak vardır, ﴾24﴿
E. Hamdi Yazır: Onların mallarında belli bir hak vardır, ﴾24﴿
لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ (٢٥)
﴾25﴿
Diyanet: Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir. ﴾25﴿
Diyanet Vakfı: Sâile ve mahrûma(vermek için). ﴾25﴿
E. Hamdi Yazır: Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için. ﴾25﴿
وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ (٢٦)
﴾26﴿
Diyanet: Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir. ﴾26﴿
Diyanet Vakfı: Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar; ﴾26﴿
E. Hamdi Yazır: Onlar ki ceza gününü tasdik ederler. ﴾26﴿
وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ (٢٧)
﴾27﴿
Diyanet: Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir. ﴾27﴿
Diyanet Vakfı: Rab'lerinin azabından korkanlar, ﴾27﴿
E. Hamdi Yazır: Rablerinin azabından korkarlar. ﴾27﴿
إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ (٢٨)
﴾28﴿
Diyanet: Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz. ﴾28﴿
Diyanet Vakfı: Ki Rab'lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz; ﴾28﴿
E. Hamdi Yazır: Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz. ﴾28﴿
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ (٢٩)
﴾29﴿
Diyanet: Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir. ﴾29﴿
Diyanet Vakfı: Irzlarını koruyanlar ﴾29﴿
E. Hamdi Yazır: Onlar ki ırzlarını korurlar. ﴾29﴿
إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ (٣٠)
﴾30﴿
Diyanet: Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar. ﴾30﴿
Diyanet Vakfı: Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz; ﴾30﴿
E. Hamdi Yazır: Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. ﴾30﴿
فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ (٣١)
﴾31﴿
Diyanet: Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir. ﴾31﴿
Diyanet Vakfı: Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir, ﴾31﴿
E. Hamdi Yazır: Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır. ﴾31﴿
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ (٣٢)
﴾32﴿
Diyanet: Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir. ﴾32﴿
Diyanet Vakfı: Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler; ﴾32﴿
E. Hamdi Yazır: Onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler. ﴾32﴿
وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ (٣٣)
﴾33﴿
Diyanet: Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir. ﴾33﴿
Diyanet Vakfı: Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar; ﴾33﴿
E. Hamdi Yazır: Şahitliklerinde dürüsttürler. ﴾33﴿
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (٣٤)
﴾34﴿
Diyanet: Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir. ﴾34﴿
Diyanet Vakfı: Namazlarını koruyanlar; ﴾34﴿
E. Hamdi Yazır: Namazlarına devam ederler. ﴾34﴿
أُولَئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ (٣٥)
﴾35﴿
Diyanet: İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir. ﴾35﴿
Diyanet Vakfı: İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar. ﴾35﴿
E. Hamdi Yazır: İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar. ﴾35﴿
فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ (٣٦)
﴾36﴿
Diyanet: Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar? ﴾36﴿
Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar? ﴾36﴿
E. Hamdi Yazır: Şimdi ne oluyor o inkâr edenlere ki, sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar: ﴾36﴿
عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ (٣٧)
﴾37﴿
Diyanet: Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar? ﴾37﴿
Diyanet Vakfı: Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar) ﴾37﴿
E. Hamdi Yazır: Sağdan ve soldan bölük bölük. ﴾37﴿
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ (٣٨)
﴾38﴿
Diyanet: Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor? ﴾38﴿
Diyanet Vakfı: Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor? ﴾38﴿
E. Hamdi Yazır: Onlardan herbiri, bir nimet cennetine sokulacağını mı umuyor? ﴾38﴿
كَلَّا إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ (٣٩)
﴾39﴿
Diyanet: Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık. ﴾39﴿
Diyanet Vakfı: Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler). ﴾39﴿
E. Hamdi Yazır: Hayır, biz onları bildikleri şeyden yarattık. ﴾39﴿
فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ (٤٠)
﴾40﴿
Diyanet: Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez. ﴾40﴿
Diyanet Vakfı: Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter: ﴾40﴿
E. Hamdi Yazır: Artık o doğuların ve batıların Rabbine yemine ne gerek, elbette bizim gücümüz yeter. ﴾40﴿
عَلَى أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ (٤١)
﴾41﴿
Diyanet: Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez. ﴾41﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez. ﴾41﴿
E. Hamdi Yazır: Onları kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirebiliriz ve bizim önümüze geçilmez. ﴾41﴿
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ (٤٢)
﴾42﴿
Diyanet: Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar. ﴾42﴿
Diyanet Vakfı: Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar. ﴾42﴿
E. Hamdi Yazır: O halde bırak onları, kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar dalıp oynayadursunlar. ﴾42﴿
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَى نُصُبٍ يُوفِضُونَ (٤٣)
﴾43﴿
Diyanet: Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür. ﴾43﴿
Diyanet Vakfı: O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. ﴾43﴿
E. Hamdi Yazır: O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki putlara gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar. ﴾43﴿
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ (٤٤)
﴾44﴿
Diyanet: Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür. ﴾44﴿
Diyanet Vakfı: Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde.İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür! ﴾44﴿
E. Hamdi Yazır: Gözleri düşük, kendilerini bir alçaklık saracak da saracak. İşte onlara vaad edilen gün, o gündür. ﴾44﴿
İlginizi çekebilir
© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz. Tüm Hakları Saklıdır.