Sizin En Hayırlınız Kur'ân-ı
Öğrenen ve Öğreteninizdir. (Hadis)
Ferdi Korkmaz Youtube KanalıFerdi Korkmaz Instagram ProfiliFerdi Korkmaz Facebook Sayfası
Kur'an-ı Kerim

Geri Dön

Mearic Suresi okunuşu ve anlamı (Me'âric Sûresî)

سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ (١)

﴾1﴿

Diyanet: Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu. ﴾1﴿

Diyanet Vakfı: Bir soran inecek azabı sordu: ﴾1﴿

E. Hamdi Yazır: Bir isteyen, olacak azabı istedi. ﴾1﴿

لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ (٢)

﴾2﴿

Diyanet: Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu. ﴾2﴿

Diyanet Vakfı: İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur, ﴾2﴿

E. Hamdi Yazır: Kâfirler için onu savacak yok. ﴾2﴿

مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ (٣)

﴾3﴿

Diyanet: Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu. ﴾3﴿

Diyanet Vakfı: Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından. ﴾3﴿

E. Hamdi Yazır: O, derece ve makamların sahibi Allah'tandır. ﴾3﴿

تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ (٤)

﴾4﴿

Diyanet: Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir. ﴾4﴿

Diyanet Vakfı: Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar. ﴾4﴿

E. Hamdi Yazır: Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar. ﴾4﴿

فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا (٥)

﴾5﴿

Diyanet: (Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret. ﴾5﴿

Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret. ﴾5﴿

E. Hamdi Yazır: O halde güzel bir sabır ile sabret. ﴾5﴿

إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا (٦)

﴾6﴿

Diyanet: Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar. ﴾6﴿

Diyanet Vakfı: Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar. ﴾6﴿

E. Hamdi Yazır: Çünkü onlar onu uzak görürler. ﴾6﴿

وَنَرَاهُ قَرِيبًا (٧)

﴾7﴿

Diyanet: Biz ise onu yakın görüyoruz. ﴾7﴿

Diyanet Vakfı: Biz ise onu yakın görmekteyiz. ﴾7﴿

E. Hamdi Yazır: Biz ise onu yakın görüyoruz. ﴾7﴿

يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ (٨)

﴾8﴿

Diyanet: Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla. ﴾8﴿

Diyanet Vakfı: O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur. ﴾8﴿

E. Hamdi Yazır: O gün gök erimiş bir maden gibi olur. ﴾8﴿

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ (٩)

﴾9﴿

Diyanet: Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla. ﴾9﴿

Diyanet Vakfı: Dağlar da atılmış yüne döner. ﴾9﴿

E. Hamdi Yazır: Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. ﴾9﴿

وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا (١٠)

﴾10﴿

Diyanet: (O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz. ﴾10﴿

Diyanet Vakfı: Dost, dostu sormaz. ﴾10﴿

E. Hamdi Yazır: Dost dostun halini soramaz. ﴾10﴿

يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ (١١)

﴾11﴿

Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. ﴾11﴿

Diyanet Vakfı: Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, ﴾11﴿

E. Hamdi Yazır: Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını, ﴾11﴿

وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ (١٢)

﴾12﴿

Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. ﴾12﴿

Diyanet Vakfı: Karısını ve kardeşini, ﴾12﴿

E. Hamdi Yazır: Eşini ve kardeşini, ﴾12﴿

وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ (١٣)

﴾13﴿

Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. ﴾13﴿

Diyanet Vakfı: Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ﴾13﴿

E. Hamdi Yazır: Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini, ﴾13﴿

وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ (١٤)

﴾14﴿

Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. ﴾14﴿

Diyanet Vakfı: Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın. ﴾14﴿

E. Hamdi Yazır: Ve yeryüzünde bulunanların hepsini ki, tek kendini kurtarabilsin. ﴾14﴿

كَلَّا إِنَّهَا لَظَى (١٥)

﴾15﴿

Diyanet: Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir. ﴾15﴿

Diyanet Vakfı: Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir. ﴾15﴿

E. Hamdi Yazır: Hayır, o alevlenen bir ateştir. ﴾15﴿

نَزَّاعَةً لِلشَّوَى (١٦)

﴾16﴿

Diyanet: Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir. ﴾16﴿

Diyanet Vakfı: Derileri kavurup soyar. ﴾16﴿

E. Hamdi Yazır: Derileri kavurur, soyar. ﴾16﴿

تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى (١٧)

﴾17﴿

Diyanet: O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır. ﴾17﴿

Diyanet Vakfı: Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır! ﴾17﴿

E. Hamdi Yazır: Çağırır, sırtını dönüp gideni, ﴾17﴿

وَجَمَعَ فَأَوْعَى (١٨)

﴾18﴿

Diyanet: O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır. ﴾18﴿

Diyanet Vakfı: (Servet) toplayıp yığan kimseyi!. ﴾18﴿

E. Hamdi Yazır: Mal toplayıp kasada yığanı, ﴾18﴿

إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا (١٩)

﴾19﴿

Diyanet: Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır. ﴾19﴿

Diyanet Vakfı: Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. ﴾19﴿

E. Hamdi Yazır: Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır. ﴾19﴿

إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا (٢٠)

﴾20﴿

Diyanet: Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. ﴾20﴿

Diyanet Vakfı: Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. ﴾20﴿

E. Hamdi Yazır: Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır. ﴾20﴿

وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا (٢١)

﴾21﴿

Diyanet: Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır. ﴾21﴿

Diyanet Vakfı: Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir. ﴾21﴿

E. Hamdi Yazır: Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder. ﴾21﴿

إِلَّا الْمُصَلِّينَ (٢٢)

﴾22﴿

Diyanet: Ancak, namaz kılanlar başka. ﴾22﴿

Diyanet Vakfı: Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar, ﴾22﴿

E. Hamdi Yazır: Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır. ﴾22﴿

الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ (٢٣)

﴾23﴿

Diyanet: Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir. ﴾23﴿

Diyanet Vakfı: Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;). ﴾23﴿

E. Hamdi Yazır: Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar. ﴾23﴿

وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ (٢٤)

﴾24﴿

Diyanet: Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir. ﴾24﴿

Diyanet Vakfı: Mallarında, belli bir hak vardır, ﴾24﴿

E. Hamdi Yazır: Onların mallarında belli bir hak vardır, ﴾24﴿

لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ (٢٥)

﴾25﴿

Diyanet: Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir. ﴾25﴿

Diyanet Vakfı: Sâile ve mahrûma(vermek için). ﴾25﴿

E. Hamdi Yazır: Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için. ﴾25﴿

وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ (٢٦)

﴾26﴿

Diyanet: Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir. ﴾26﴿

Diyanet Vakfı: Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar; ﴾26﴿

E. Hamdi Yazır: Onlar ki ceza gününü tasdik ederler. ﴾26﴿

وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ (٢٧)

﴾27﴿

Diyanet: Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir. ﴾27﴿

Diyanet Vakfı: Rab'lerinin azabından korkanlar, ﴾27﴿

E. Hamdi Yazır: Rablerinin azabından korkarlar. ﴾27﴿

إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ (٢٨)

﴾28﴿

Diyanet: Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz. ﴾28﴿

Diyanet Vakfı: Ki Rab'lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz; ﴾28﴿

E. Hamdi Yazır: Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz. ﴾28﴿

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ (٢٩)

﴾29﴿

Diyanet: Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir. ﴾29﴿

Diyanet Vakfı: Irzlarını koruyanlar ﴾29﴿

E. Hamdi Yazır: Onlar ki ırzlarını korurlar. ﴾29﴿

إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ (٣٠)

﴾30﴿

Diyanet: Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar. ﴾30﴿

Diyanet Vakfı: Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz; ﴾30﴿

E. Hamdi Yazır: Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. ﴾30﴿

فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ (٣١)

﴾31﴿

Diyanet: Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir. ﴾31﴿

Diyanet Vakfı: Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir, ﴾31﴿

E. Hamdi Yazır: Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır. ﴾31﴿

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ (٣٢)

﴾32﴿

Diyanet: Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir. ﴾32﴿

Diyanet Vakfı: Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler; ﴾32﴿

E. Hamdi Yazır: Onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler. ﴾32﴿

وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ (٣٣)

﴾33﴿

Diyanet: Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir. ﴾33﴿

Diyanet Vakfı: Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar; ﴾33﴿

E. Hamdi Yazır: Şahitliklerinde dürüsttürler. ﴾33﴿

وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (٣٤)

﴾34﴿

Diyanet: Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir. ﴾34﴿

Diyanet Vakfı: Namazlarını koruyanlar; ﴾34﴿

E. Hamdi Yazır: Namazlarına devam ederler. ﴾34﴿

أُولَئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ (٣٥)

﴾35﴿

Diyanet: İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir. ﴾35﴿

Diyanet Vakfı: İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar. ﴾35﴿

E. Hamdi Yazır: İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar. ﴾35﴿

فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ (٣٦)

﴾36﴿

Diyanet: Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar? ﴾36﴿

Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar? ﴾36﴿

E. Hamdi Yazır: Şimdi ne oluyor o inkâr edenlere ki, sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar: ﴾36﴿

عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ (٣٧)

﴾37﴿

Diyanet: Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar? ﴾37﴿

Diyanet Vakfı: Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar) ﴾37﴿

E. Hamdi Yazır: Sağdan ve soldan bölük bölük. ﴾37﴿

أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ (٣٨)

﴾38﴿

Diyanet: Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor? ﴾38﴿

Diyanet Vakfı: Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor? ﴾38﴿

E. Hamdi Yazır: Onlardan herbiri, bir nimet cennetine sokulacağını mı umuyor? ﴾38﴿

كَلَّا إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ (٣٩)

﴾39﴿

Diyanet: Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık. ﴾39﴿

Diyanet Vakfı: Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler). ﴾39﴿

E. Hamdi Yazır: Hayır, biz onları bildikleri şeyden yarattık. ﴾39﴿

فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ (٤٠)

﴾40﴿

Diyanet: Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez. ﴾40﴿

Diyanet Vakfı: Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter: ﴾40﴿

E. Hamdi Yazır: Artık o doğuların ve batıların Rabbine yemine ne gerek, elbette bizim gücümüz yeter. ﴾40﴿

عَلَى أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ (٤١)

﴾41﴿

Diyanet: Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez. ﴾41﴿

Diyanet Vakfı: Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez. ﴾41﴿

E. Hamdi Yazır: Onları kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirebiliriz ve bizim önümüze geçilmez. ﴾41﴿

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ (٤٢)

﴾42﴿

Diyanet: Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar. ﴾42﴿

Diyanet Vakfı: Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar. ﴾42﴿

E. Hamdi Yazır: O halde bırak onları, kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar dalıp oynayadursunlar. ﴾42﴿

يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَى نُصُبٍ يُوفِضُونَ (٤٣)

﴾43﴿

Diyanet: Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür. ﴾43﴿

Diyanet Vakfı: O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. ﴾43﴿

E. Hamdi Yazır: O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki putlara gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar. ﴾43﴿

خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ (٤٤)

﴾44﴿

Diyanet: Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür. ﴾44﴿

Diyanet Vakfı: Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde.İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür! ﴾44﴿

E. Hamdi Yazır: Gözleri düşük, kendilerini bir alçaklık saracak da saracak. İşte onlara vaad edilen gün, o gündür. ﴾44﴿

İlginizi çekebilir


© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz. Tüm Hakları Saklıdır.