إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (١)
﴾1﴿
Diyanet: Şüphesiz biz Nûh'u, kavmine, "Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar" diye peygamber olarak gönderdik. ﴾1﴿
Diyanet Vakfı: Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik. ﴾1﴿
E. Hamdi Yazır: Gerçekten biz Nûh'u kavmine gönderdik, "kavmine acı bir azap gelmezden önce onları uyar" diye. ﴾1﴿
قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ (٢)
﴾2﴿
Diyanet: Nûh, şöyle dedi: "Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım." ﴾2﴿
Diyanet Vakfı: "Ey kavmim dedi,ben sizin için açık bir uyarıcıyım" ﴾2﴿
E. Hamdi Yazır: Dedi ki, "ey kavmim! Gerçekten ben size açık bir uyarıcıyım". ﴾2﴿
أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ (٣)
﴾3﴿
Diyanet: "Allah'a ibadet edin. O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah'ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz." ﴾3﴿
Diyanet Vakfı: "Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin." ﴾3﴿
E. Hamdi Yazır: Şöyle ki, "Allah'a kulluk edin, ondan korkun ve bana itaat edin." ﴾3﴿
يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاءَ لَا يُؤَخَّرُ لَوْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (٤)
﴾4﴿
Diyanet: "Allah'a ibadet edin. O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah'ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz." ﴾4﴿
Diyanet Vakfı: "Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)" Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz!" ﴾4﴿
E. Hamdi Yazır: "Günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz Allah'ın takdir ettiği süre gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz.." (inanırdınız). ﴾4﴿
قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَنَهَارًا (٥)
﴾5﴿
Diyanet: Nûh, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim." ﴾5﴿
Diyanet Vakfı: (Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim; ﴾5﴿
E. Hamdi Yazır: Nûh dedi ki: "Ey Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim." ﴾5﴿
فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَائِي إِلَّا فِرَارًا (٦)
﴾6﴿
Diyanet: Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı." ﴾6﴿
Diyanet Vakfı: Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. ﴾6﴿
E. Hamdi Yazır: "Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı." ﴾6﴿
وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا (٧)
﴾7﴿
Diyanet: "Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler." ﴾7﴿
Diyanet Vakfı: Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler. ﴾7﴿
E. Hamdi Yazır: "Ben onları senin bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler." ﴾7﴿
ثُمَّ إِنِّي دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا (٨)
﴾8﴿
Diyanet: "Sonra ben onları açık açık davet ettim." ﴾8﴿
Diyanet Vakfı: Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum. ﴾8﴿
E. Hamdi Yazır: "Sonra ben onları açık açık çağırdım." ﴾8﴿
ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنْتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا (٩)
﴾9﴿
Diyanet: "Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum." ﴾9﴿
Diyanet Vakfı: Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum. ﴾9﴿
E. Hamdi Yazır: "Sonra hem ilan ederek söyledim onlara, hem gizli gizli. " ﴾9﴿
فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا (١٠)
﴾10﴿
Diyanet: "Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.' ﴾10﴿
Diyanet Vakfı: Dedim ki : Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. ﴾10﴿
E. Hamdi Yazır: "Gelin, dedim, Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Çünkü o çok bağışlayıcıdır." ﴾10﴿
يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا (١١)
﴾11﴿
Diyanet: ‘(Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.' ﴾11﴿
Diyanet Vakfı: (Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, ﴾11﴿
E. Hamdi Yazır: "Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın." ﴾11﴿
وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ أَنْهَارًا (١٢)
﴾12﴿
Diyanet: ‘Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ırmaklar var etsin.' ﴾12﴿
Diyanet Vakfı: Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın. ﴾12﴿
E. Hamdi Yazır: "Mallar ve oğullar vererek sizin imdadınıza koşsun. Sizin için bahçeler yapsın, ırmaklar yapsın." ﴾12﴿
مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا (١٣)
﴾13﴿
Diyanet: ‘Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?' ﴾13﴿
Diyanet Vakfı: Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? ﴾13﴿
E. Hamdi Yazır: "Niçin siz Allah'a bir vakar yakıştıramıyorsunuz?" ﴾13﴿
وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا (١٤)
﴾14﴿
Diyanet: ‘Hâlbuki, O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır.' ﴾14﴿
Diyanet Vakfı: Oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır. ﴾14﴿
E. Hamdi Yazır: "Oysa o sizi aşama aşama yaratmıştır." ﴾14﴿
أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا (١٥)
﴾15﴿
Diyanet: ‘Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?' ﴾15﴿
Diyanet Vakfı: Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış! ﴾15﴿
E. Hamdi Yazır: "Görmediniz mi Allah yedi göğü uygun tabakalar halinde nasıl yaratmış?" ﴾15﴿
وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا (١٦)
﴾16﴿
Diyanet: ‘Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?' ﴾16﴿
Diyanet Vakfı: Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır. ﴾16﴿
E. Hamdi Yazır: Ve Ay'ı bunların içinde bir nur yapmış, güneşi de bir lamba kılmış. ﴾16﴿
وَاللَّهُ أَنْبَتَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ نَبَاتًا (١٧)
﴾17﴿
Diyanet: ‘Allah, sizi (babanız Âdem'i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)' ﴾17﴿
Diyanet Vakfı: Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. ﴾17﴿
E. Hamdi Yazır: Allah sizi yerden bir bitki bitirir gibi bitirdi. ﴾17﴿
ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا (١٨)
﴾18﴿
Diyanet: ‘Sonra sizi yine oraya döndürecek ve kesinlikle sizi (yeniden) çıkaracaktır.' ﴾18﴿
Diyanet Vakfı: Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır. ﴾18﴿
E. Hamdi Yazır: Sonra sizi tekrar oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır. ﴾18﴿
وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ بِسَاطًا (١٩)
﴾19﴿
Diyanet: ‘Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz." ﴾19﴿
Diyanet Vakfı: "Allah,yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır." ﴾19﴿
E. Hamdi Yazır: Allah sizin için yeri bir yaygı yapmıştır. ﴾19﴿
لِتَسْلُكُوا مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا (٢٠)
﴾20﴿
Diyanet: ‘Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz." ﴾20﴿
Diyanet Vakfı: "Ki, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye). ﴾20﴿
E. Hamdi Yazır: Ki, ondan açılan geniş geniş yollarda gidesiniz. ﴾20﴿
قَالَ نُوحٌ رَبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِي وَاتَّبَعُوا مَنْ لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُ إِلَّا خَسَارًا (٢١)
﴾21﴿
Diyanet: Nûh, dedi ki: "Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler, malı ve çocuğu ancak kendi hüsranını artıran kimselere uydular." ﴾21﴿
Diyanet Vakfı: (Öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) Nuh: Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular. ﴾21﴿
E. Hamdi Yazır: Nûh dedi ki: "Ey Rabbim! Onlar bana isyan ettiler; malı ve çocuğu hüsrandan başka bir şeyini artırmayan kimsenin ardına düştüler." ﴾21﴿
وَمَكَرُوا مَكْرًا كُبَّارًا (٢٢)
﴾22﴿
Diyanet: "Bunlar da, çok büyük bir tuzak kurdular." ﴾22﴿
Diyanet Vakfı: Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular! ﴾22﴿
E. Hamdi Yazır: "Büyük büyük tuzaklar kurdular." ﴾22﴿
وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا (٢٣)
﴾23﴿
Diyanet: "Şöyle dediler: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd'i, Süvâ'ı, Yeğûs'u, Ye'ûk'u ve Nesr'i hiç bırakmayın." ﴾23﴿
Diyanet Vakfı: Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin! ﴾23﴿
E. Hamdi Yazır: Dediler ki: "Sakın tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd'i, ne Suva'ı ve ne de Yeğus'u, Yeûk'u ve Nesr'i." ﴾23﴿
وَقَدْ أَضَلُّوا كَثِيرًا وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا ضَلَالًا (٢٤)
﴾24﴿
Diyanet: "Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır." ﴾24﴿
Diyanet Vakfı: (Böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır! ﴾24﴿
E. Hamdi Yazır: Çok kişiyi yoldan saptırdılar. Sen de o zalimlerin sadece şaşkınlıklarını artır. ﴾24﴿
مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَنْصَارًا (٢٥)
﴾25﴿
Diyanet: Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah'tan başka yardımcılar bulamadılar. ﴾25﴿
Diyanet Vakfı: Bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o zaman Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar. ﴾25﴿
E. Hamdi Yazır: Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar. ﴾25﴿
وَقَالَ نُوحٌ رَبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيَّارًا (٢٦)
﴾26﴿
Diyanet: Nûh, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!" ﴾26﴿
Diyanet Vakfı: Nuh: "Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!" ﴾26﴿
E. Hamdi Yazır: Nûh dedi ki: "Yeryüzünde kafirlerden bir tek kişi bırakma." ﴾26﴿
إِنَّكَ إِنْ تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا (٢٧)
﴾27﴿
Diyanet: "Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler." ﴾27﴿
Diyanet Vakfı: "Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." ﴾27﴿
E. Hamdi Yazır: "Zira sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece ahlâksız ve kâfir çocuklar doğururlar." ﴾27﴿
رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا تَبَارًا (٢٨)
﴾28﴿
Diyanet: "Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır." ﴾28﴿
Diyanet Vakfı: "Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini arttır." ﴾28﴿
E. Hamdi Yazır: "Ey Rabbim! Bana, babama, anama, mümin olarak evime girene ve bütün inanmış erkek ve kadınlara mağfiret buyur. Zalimlerin de sadece helakini artır." ﴾28﴿
İlginizi çekebilir
© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz. Tüm Hakları Saklıdır.