طسم (١)
﴾1﴿
Diyanet: Tâ Sîn Mîm. ﴾1﴿
Diyanet Vakfı: Tâ. Sîn. Mîm. ﴾1﴿
E. Hamdi Yazır: Tâ, Sîn, Mîm. ﴾1﴿
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ (٢)
﴾2﴿
Diyanet: Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir. ﴾2﴿
Diyanet Vakfı: Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir. ﴾2﴿
E. Hamdi Yazır: Bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir. ﴾2﴿
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (٣)
﴾3﴿
Diyanet: Ey Muhammed! Mü'min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin! ﴾3﴿
Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın! ﴾3﴿
E. Hamdi Yazır: (Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın! ﴾3﴿
إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ (٤)
﴾4﴿
Diyanet: Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar. ﴾4﴿
Diyanet Vakfı: Biz dilesek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilip kalır. ﴾4﴿
E. Hamdi Yazır: Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır. ﴾4﴿
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ (٥)
﴾5﴿
Diyanet: Rahmân'dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler. ﴾5﴿
Diyanet Vakfı: Kendilerine, o çok esirgeyici Allah'tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler. ﴾5﴿
E. Hamdi Yazır: Bununla beraber kendilerine O Rahmân'dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler. ﴾5﴿
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (٦)
﴾6﴿
Diyanet: Onlar (Allah'ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek. ﴾6﴿
Diyanet Vakfı: Üstelik (ona) "yalandır" derler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir. ﴾6﴿
E. Hamdi Yazır: Üstelik (ona) "yalandır" dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir. ﴾6﴿
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ (٧)
﴾7﴿
Diyanet: Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik. ﴾7﴿
Diyanet Vakfı: Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik. ﴾7﴿
E. Hamdi Yazır: Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz. ﴾7﴿
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (٨)
﴾8﴿
Diyanet: Şüphesiz bunlarda (Allah'ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar. ﴾8﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz bunlarda (Allah'ın kudretine) bir nişâne vardır; ama çoğu iman etmezler. ﴾8﴿
E. Hamdi Yazır: Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman etmezler. ﴾8﴿
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (٩)
﴾9﴿
Diyanet: Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. ﴾9﴿
Diyanet Vakfı: Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾9﴿
E. Hamdi Yazır: Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾9﴿
وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (١٠)
﴾10﴿
Diyanet: Hani Rabbin, Mûsâ'ya; "Zalimler topluluğuna, ﴾10﴿
Diyanet Vakfı: Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hâla (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti. ﴾10﴿
E. Hamdi Yazır: Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi. ﴾10﴿
قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ (١١)
﴾11﴿
Diyanet: Firavun'un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?" diye seslenmişti. ﴾11﴿
Diyanet Vakfı: Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hâla (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti. ﴾11﴿
E. Hamdi Yazır: "Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?" ﴾11﴿
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ (١٢)
﴾12﴿
Diyanet: Mûsâ, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum." ﴾12﴿
Diyanet Vakfı: Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum. ﴾12﴿
E. Hamdi Yazır: (Musa) şöyle seslendi: "Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar." ﴾12﴿
وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ (١٣)
﴾13﴿
Diyanet: "Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn'a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap)." ﴾13﴿
Diyanet Vakfı: (Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun'a da elçilik ver. ﴾13﴿
E. Hamdi Yazır: "Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver." ﴾13﴿
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ (١٤)
﴾14﴿
Diyanet: "Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım." ﴾14﴿
Diyanet Vakfı: Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum. ﴾14﴿
E. Hamdi Yazır: "Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler." ﴾14﴿
قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ (١٥)
﴾15﴿
Diyanet: Allah dedi ki, "Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz." ﴾15﴿
Diyanet Vakfı: Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz. ﴾15﴿
E. Hamdi Yazır: (Allah): "Hayır hayır" buyurdu, "haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz." ﴾15﴿
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (١٦)
﴾16﴿
Diyanet: "Firavun'a gidin ve deyin: "Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz", ﴾16﴿
Diyanet Vakfı: Haydi Firavun'a gidip deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabbi'nin elçisiyiz; ﴾16﴿
E. Hamdi Yazır: "Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz. ﴾16﴿
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (١٧)
﴾17﴿
Diyanet: "İsrailoğullarını bizimle beraber gönder." ﴾17﴿
Diyanet Vakfı: İsrailoğullarını bizimle beraber gönder. ﴾17﴿
E. Hamdi Yazır: İsrail oğullarını bizimle beraber gönder." ﴾17﴿
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ (١٨)
﴾18﴿
Diyanet: Firavun, şöyle dedi: "Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin." ﴾18﴿
Diyanet Vakfı: (Kendisine Allah'ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi? ﴾18﴿
E. Hamdi Yazır: "Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?" ﴾18﴿
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ (١٩)
﴾19﴿
Diyanet: "(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin." ﴾19﴿
Diyanet Vakfı: Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin! ﴾19﴿
E. Hamdi Yazır: "Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!" ﴾19﴿
قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ (٢٠)
﴾20﴿
Diyanet: Mûsâ, şöyle dedi: "Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir hâlde iken (istemeyerek) yaptım." ﴾20﴿
Diyanet Vakfı: Musa: Ben, dedi, o işi o anda sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım ﴾20﴿
E. Hamdi Yazır: Musa, "Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım." ﴾20﴿
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ (٢١)
﴾21﴿
Diyanet: "Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı." ﴾21﴿
Diyanet Vakfı: Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı. ﴾21﴿
E. Hamdi Yazır: "Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı." ﴾21﴿
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ (٢٢)
﴾22﴿
Diyanet: "Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir." ﴾22﴿
Diyanet Vakfı: O nimet diye başıma kaktığın ise, (aslında) İsrailoğullarını kendine kul köle etmendir. ﴾22﴿
E. Hamdi Yazır: "O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır. " ﴾22﴿
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ (٢٣)
﴾23﴿
Diyanet: Firavun, "Âlemlerin Rabbi de nedir?" dedi. ﴾23﴿
Diyanet Vakfı: Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir? ﴾23﴿
E. Hamdi Yazır: Firavun şöyle dedi: "Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?" ﴾23﴿
قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ (٢٤)
﴾24﴿
Diyanet: Mûsâ, "O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir." ﴾24﴿
Diyanet Vakfı: Musa cevap verdi: Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız, (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. ﴾24﴿
E. Hamdi Yazır: Musa cevap olarak: "Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi'dir." ﴾24﴿
قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ (٢٥)
﴾25﴿
Diyanet: Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) "dinlemez misiniz?" dedi. ﴾25﴿
Diyanet Vakfı: (Firavun) etrafında bulunanlara: İşitiyor musunuz? dedi. ﴾25﴿
E. Hamdi Yazır: (Firavun) etrafında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi. ﴾25﴿
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ (٢٦)
﴾26﴿
Diyanet: Mûsâ, "O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir" dedi. ﴾26﴿
Diyanet Vakfı: Musa dedi ki: O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir. ﴾26﴿
E. Hamdi Yazır: Musa dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, daha önce ki atalarınızın da Rabbidir." ﴾26﴿
قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ (٢٧)
﴾27﴿
Diyanet: Firavun, "Bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir" dedi. ﴾27﴿
Diyanet Vakfı: Firavun: Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir, dedi. ﴾27﴿
E. Hamdi Yazır: (Firavun): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi. ﴾27﴿
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ (٢٨)
﴾28﴿
Diyanet: Mûsâ, "O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir" dedi. ﴾28﴿
Diyanet Vakfı: Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir. ﴾28﴿
E. Hamdi Yazır: Musa devamla şöyle söyledi: "Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir." ﴾28﴿
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ (٢٩)
﴾29﴿
Diyanet: Firavun, "Eğer benden başka bir ilâh edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim." ﴾29﴿
Diyanet Vakfı: Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! dedi. ﴾29﴿
E. Hamdi Yazır: Firavun: "Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim" dedi. ﴾29﴿
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ (٣٠)
﴾30﴿
Diyanet: Mûsâ, "Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?" dedi. ﴾30﴿
Diyanet Vakfı: Musa: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı? dedi. ﴾30﴿
E. Hamdi Yazır: Musa sordu: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" ﴾30﴿
قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (٣١)
﴾31﴿
Diyanet: Firavun, "Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu," dedi. ﴾31﴿
Diyanet Vakfı: Firavun: Doğru söyleyenlerden isen, haydi getir onu! diye karşılık verdi. ﴾31﴿
E. Hamdi Yazır: Firavun: "Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen" dedi. ﴾31﴿
فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ (٣٢)
﴾32﴿
Diyanet: Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş. ﴾32﴿
Diyanet Vakfı: Bunun üzerine Musa asâsını atıverdi; bir de ne görsünler, asâ apaçık koca bir yılan (oluvermiş)! ﴾32﴿
E. Hamdi Yazır: Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi. ﴾32﴿
وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ (٣٣)
﴾33﴿
Diyanet: Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş. ﴾33﴿
Diyanet Vakfı: Elini de (koynundan) çıkardı; o da seyredenlere bembeyaz görünen (nur saçan bir şey oluvermiş)! ﴾33﴿
E. Hamdi Yazır: Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi. ﴾33﴿
قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ (٣٤)
﴾34﴿
Diyanet: Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, "Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır" dedi. ﴾34﴿
Diyanet Vakfı: Firavun, çevresindeki ileri gelenlere: Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz! ﴾34﴿
E. Hamdi Yazır: Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!" ﴾34﴿
يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ (٣٥)
﴾35﴿
Diyanet: "Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?" ﴾35﴿
Diyanet Vakfı: Sizi sihiriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz? ﴾35﴿
E. Hamdi Yazır: "Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?" ﴾35﴿
قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (٣٦)
﴾36﴿
Diyanet: Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder." ﴾36﴿
Diyanet Vakfı: Dediler ki: Onu ve kardeşini eğle ve şehirlere toplayıcı görevliler gönder; ﴾36﴿
E. Hamdi Yazır: Dediler ki: "Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder." ﴾36﴿
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ (٣٧)
﴾37﴿
Diyanet: "Sana bütün usta sihirbazları getirsinler." ﴾37﴿
Diyanet Vakfı: Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler. ﴾37﴿
E. Hamdi Yazır: "Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler." ﴾37﴿
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (٣٨)
﴾38﴿
Diyanet: Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler. ﴾38﴿
Diyanet Vakfı: Böylece sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde biraraya getirildi. ﴾38﴿
E. Hamdi Yazır: Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi. ﴾38﴿
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ (٣٩)
﴾39﴿
Diyanet: İnsanlara da "Siz de toplanır mısınız?" denildi. ﴾39﴿
Diyanet Vakfı: Halka: Siz de toplanıyor musunuz (haydi hemen toplanın), denildi. ﴾39﴿
E. Hamdi Yazır: Halka, "Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)" denildi. ﴾39﴿
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ (٤٠)
﴾40﴿
Diyanet: "Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız" (dediler.) ﴾40﴿
Diyanet Vakfı: (Firavun'un adamları:) Eğer üstün gelirlerse, herhalde sihirbazlara uyarız, dediler. ﴾40﴿
E. Hamdi Yazır: "Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyarız" dediler. ﴾40﴿
فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ (٤١)
﴾41﴿
Diyanet: Sihirbazlar gelince, Firavun'a, "Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükâfat var mı?" dediler. ﴾41﴿
Diyanet Vakfı: Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a: Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır değil mi? dediler. ﴾41﴿
E. Hamdi Yazır: Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a "Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?" dediler. ﴾41﴿
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ (٤٢)
﴾42﴿
Diyanet: Firavun, "Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız" dedi. ﴾42﴿
Diyanet Vakfı: Firavun cevap verdi: Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden de olacaksınız. ﴾42﴿
E. Hamdi Yazır: Firavun cevaben: "Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız" dedi. ﴾42﴿
قَالَ لَهُمْ مُوسَى أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ (٤٣)
﴾43﴿
Diyanet: Mûsâ onlara, "Hadi ortaya atacağınız şeyi atın" dedi. ﴾43﴿
Diyanet Vakfı: Musa onlara: Ne atacaksanız atın! dedi. ﴾43﴿
E. Hamdi Yazır: Musa onlara "Atın, ne atacaksanız" dedi. ﴾43﴿
فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ (٤٤)
﴾44﴿
Diyanet: Bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz" dediler. ﴾44﴿
Diyanet Vakfı: Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve: Firavun'un kudreti hakkı için elbette bizler galip geleceğiz, dediler. ﴾44﴿
E. Hamdi Yazır: Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz" dediler. ﴾44﴿
فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ (٤٥)
﴾45﴿
Diyanet: Mûsâ da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor. ﴾45﴿
Diyanet Vakfı: Sonra Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuveriyor! ﴾45﴿
E. Hamdi Yazır: Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor! ﴾45﴿
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ (٤٦)
﴾46﴿
Diyanet: Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. ﴾46﴿
Diyanet Vakfı: (Bunu görünce) sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. ﴾46﴿
E. Hamdi Yazır: Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. ﴾46﴿
قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (٤٧)
﴾47﴿
Diyanet: "Âlemlerin Rabbine inandık" dediler. ﴾47﴿
Diyanet Vakfı: "Alemlerin Rabbine, iman ettik" dediler. ﴾47﴿
E. Hamdi Yazır: "İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine " ﴾47﴿
رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ (٤٨)
﴾48﴿
Diyanet: "Mûsâ'nın ve Hârûn'un Rabbi'ne." ﴾48﴿
Diyanet Vakfı: "Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik" . ﴾48﴿
E. Hamdi Yazır: "Musa ve Harun'un Rabbine!" ﴾48﴿
قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ (٤٩)
﴾49﴿
Diyanet: Firavun, "Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım" dedi. ﴾49﴿
Diyanet Vakfı: Firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Demek ki size sihiri öğreten büyüğünüzmüş o! Ama şimdi (size yapacağımı görecek ve) bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım! ﴾49﴿
E. Hamdi Yazır: Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: "Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama ke stireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!" ﴾49﴿
قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ (٥٠)
﴾50﴿
Diyanet: Sihirbazlar şöyle dediler: "Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz." ﴾50﴿
Diyanet Vakfı: "Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz." ﴾50﴿
E. Hamdi Yazır: "Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz." ﴾50﴿
إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ (٥١)
﴾51﴿
Diyanet: "(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz." ﴾51﴿
Diyanet Vakfı: "Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız." ﴾51﴿
E. Hamdi Yazır: "Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz" ﴾51﴿
وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ (٥٢)
﴾52﴿
Diyanet: Biz Mûsâ'ya, "Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz" diye vahyettik. ﴾52﴿
Diyanet Vakfı: Musa'ya: Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz, diye vahyettik. ﴾52﴿
E. Hamdi Yazır: Biz, Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz" diye vahyettik. ﴾52﴿
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (٥٣)
﴾53﴿
Diyanet: Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. ﴾53﴿
Diyanet Vakfı: Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi: ﴾53﴿
E. Hamdi Yazır: Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi: ﴾53﴿
إِنَّ هَؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ (٥٤)
﴾54﴿
Diyanet: Dedi ki, "Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur." ﴾54﴿
Diyanet Vakfı: "Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır." ﴾54﴿
E. Hamdi Yazır: "Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır." ﴾54﴿
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ (٥٥)
﴾55﴿
Diyanet: "Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar." ﴾55﴿
Diyanet Vakfı: "(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir." ﴾55﴿
E. Hamdi Yazır: "(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar. " ﴾55﴿
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ (٥٦)
﴾56﴿
Diyanet: "Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz." ﴾56﴿
Diyanet Vakfı: "Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız." (diyor ve dedirtiyordu). ﴾56﴿
E. Hamdi Yazır: "Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız." (diyor ve dedirtiyordu.) ﴾56﴿
فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (٥٧)
﴾57﴿
Diyanet: Biz de Firavun'un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, ﴾57﴿
Diyanet Vakfı: Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, çıkardık. ﴾57﴿
E. Hamdi Yazır: Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan, ﴾57﴿
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ (٥٨)
﴾58﴿
Diyanet: servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık. ﴾58﴿
Diyanet Vakfı: Hazinelerden ve değerli bir yerlerden. ﴾58﴿
E. Hamdi Yazır: Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. ﴾58﴿
كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (٥٩)
﴾59﴿
Diyanet: İşte böyle yaptık ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık. ﴾59﴿
Diyanet Vakfı: Böylece, bunlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık. ﴾59﴿
E. Hamdi Yazır: Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık. ﴾59﴿
فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ (٦٠)
﴾60﴿
Diyanet: Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular. ﴾60﴿
Diyanet Vakfı: Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler. ﴾60﴿
E. Hamdi Yazır: Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler. ﴾60﴿
فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ (٦١)
﴾61﴿
Diyanet: İki topluluk birbirini görünce Mûsâ'nın arkadaşları, "Eyvah yakalandık" dediler. ﴾61﴿
Diyanet Vakfı: İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları: İşte yakalandık! dediler. ﴾61﴿
E. Hamdi Yazır: İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları "Eyvah, yakalandık! dediler. ﴾61﴿
قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ (٦٢)
﴾62﴿
Diyanet: Mûsâ, "Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir" dedi. ﴾62﴿
Diyanet Vakfı: Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir. ﴾62﴿
E. Hamdi Yazır: Musa: "Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir." ﴾62﴿
فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ (٦٣)
﴾63﴿
Diyanet: Bunun üzerine Mûsâ'ya, "Asan ile denize vur" diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi. ﴾63﴿
Diyanet Vakfı: Bunun üzerine Musa'ya: Asân ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu. ﴾63﴿
E. Hamdi Yazır: Bunun üzerine Musa'ya "Vur asân ile denize" diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi, ﴾63﴿
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ (٦٤)
﴾64﴿
Diyanet: Ötekileri de oraya yaklaştırdık. ﴾64﴿
Diyanet Vakfı: Ötekilerini de oraya yaklaştırdık. ﴾64﴿
E. Hamdi Yazır: Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik. ﴾64﴿
وَأَنْجَيْنَا مُوسَى وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ (٦٥)
﴾65﴿
Diyanet: Mûsâ'yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. ﴾65﴿
Diyanet Vakfı: Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. ﴾65﴿
E. Hamdi Yazır: Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık, ﴾65﴿
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ (٦٦)
﴾66﴿
Diyanet: Sonra ötekileri suda boğduk. ﴾66﴿
Diyanet Vakfı: Sonra ötekilerini suda boğduk. ﴾66﴿
E. Hamdi Yazır: Sonra da ötekileri suda boğduk. ﴾66﴿
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (٦٧)
﴾67﴿
Diyanet: Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi. ﴾67﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz bunda bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾67﴿
E. Hamdi Yazır: Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾67﴿
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (٦٨)
﴾68﴿
Diyanet: Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. ﴾68﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾68﴿
E. Hamdi Yazır: Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾68﴿
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ (٦٩)
﴾69﴿
Diyanet: Ey Muhammed! Onlara İbrahim'in haberini de oku. ﴾69﴿
Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet. ﴾69﴿
E. Hamdi Yazır: (Resulüm!) onlara İbrahim'in kıssasını da naklet. ﴾69﴿
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ (٧٠)
﴾70﴿
Diyanet: Hani o, babasına ve kavmine, "Neye tapıyorsunuz?" demişti. ﴾70﴿
Diyanet Vakfı: Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti. ﴾70﴿
E. Hamdi Yazır: Hani o, babasına ve kavmine, "Neye tapıyorsunuz?" demişti. ﴾70﴿
قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ (٧١)
﴾71﴿
Diyanet: "Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz" demişlerdi. ﴾71﴿
Diyanet Vakfı: "Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz" diye cevap verdiler. ﴾71﴿
E. Hamdi Yazır: "Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız" dediler. ﴾71﴿
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ (٧٢)
﴾72﴿
Diyanet: İbrahim, dedi ki: "Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?" ﴾72﴿
Diyanet Vakfı: İbrahim: Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı? ﴾72﴿
E. Hamdi Yazır: İbrahim "Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?" ﴾72﴿
أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ (٧٣)
﴾73﴿
Diyanet: "Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?" ﴾73﴿
Diyanet Vakfı: Yahut size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı? ﴾73﴿
E. Hamdi Yazır: "Veya size fayda veya zararları olur mu?" ﴾73﴿
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ (٧٤)
﴾74﴿
Diyanet: "Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk" dediler. ﴾74﴿
Diyanet Vakfı: Şöyle cevap verdiler: Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk. ﴾74﴿
E. Hamdi Yazır: "Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk." ﴾74﴿
قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (٧٥)
﴾75﴿
Diyanet: İbrahim, şöyle dedi: "gördünüz mü? ﴾75﴿
Diyanet Vakfı: İbrahim dedi ki: İyi ama, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü? ﴾75﴿
E. Hamdi Yazır: İbrahim dedi ki: "İyi ama neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?" ﴾75﴿
أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ (٧٦)
﴾76﴿
Diyanet: Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri." ﴾76﴿
Diyanet Vakfı: ''İster siz , ister eski atalarınız'' ﴾76﴿
E. Hamdi Yazır: "İster sizin, ister önceki atalarınızın" ﴾76﴿
فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ (٧٧)
﴾77﴿
Diyanet: "Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur." ﴾77﴿
Diyanet Vakfı: İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur); ﴾77﴿
E. Hamdi Yazır: "Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)" ﴾77﴿
الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ (٧٨)
﴾78﴿
Diyanet: "O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir." ﴾78﴿
Diyanet Vakfı: Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur. ﴾78﴿
E. Hamdi Yazır: "O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir," ﴾78﴿
وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ (٧٩)
﴾79﴿
Diyanet: "O, bana yediren ve içirendir." ﴾79﴿
Diyanet Vakfı: Beni yediren, içiren O'dur. ﴾79﴿
E. Hamdi Yazır: "Beni yediren, içirendir," ﴾79﴿
وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ (٨٠)
﴾80﴿
Diyanet: "Hastalandığımda da O bana şifa verir." ﴾80﴿
Diyanet Vakfı: Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. ﴾80﴿
E. Hamdi Yazır: "Hastalandığım zaman bana O, şifâ verir." ﴾80﴿
وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ (٨١)
﴾81﴿
Diyanet: "O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır." ﴾81﴿
Diyanet Vakfı: Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur. ﴾81﴿
E. Hamdi Yazır: "O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir. " ﴾81﴿
وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ (٨٢)
﴾82﴿
Diyanet: "O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur." ﴾82﴿
Diyanet Vakfı: Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur. ﴾82﴿
E. Hamdi Yazır: "Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur." ﴾82﴿
رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ (٨٣)
﴾83﴿
Diyanet: "Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat." ﴾83﴿
Diyanet Vakfı: Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. ﴾83﴿
E. Hamdi Yazır: "Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat." ﴾83﴿
وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ (٨٤)
﴾84﴿
Diyanet: "Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl." ﴾84﴿
Diyanet Vakfı: Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle! ﴾84﴿
E. Hamdi Yazır: "Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!" ﴾84﴿
وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ (٨٥)
﴾85﴿
Diyanet: "Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle." ﴾85﴿
Diyanet Vakfı: Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl. ﴾85﴿
E. Hamdi Yazır: "Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!" ﴾85﴿
وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ (٨٦)
﴾86﴿
Diyanet: "Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır." ﴾86﴿
Diyanet Vakfı: Babamı da bağışla (ona tevbe ve iman nasip et). Çünkü o sapıklardandır. ﴾86﴿
E. Hamdi Yazır: "Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. " ﴾86﴿
وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ (٨٧)
﴾87﴿
Diyanet: "(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!" ﴾87﴿
Diyanet Vakfı: (İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme. ﴾87﴿
E. Hamdi Yazır: "(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme." ﴾87﴿
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (٨٨)
﴾88﴿
Diyanet: "O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!" ﴾88﴿
Diyanet Vakfı: O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. ﴾88﴿
E. Hamdi Yazır: "O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!" ﴾88﴿
إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (٨٩)
﴾89﴿
Diyanet: "Allah'a arınmış bir kalp ile gelen başka." ﴾89﴿
Diyanet Vakfı: Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur). ﴾89﴿
E. Hamdi Yazır: "Ancak Allah'a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer)." ﴾89﴿
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ (٩٠)
﴾90﴿
Diyanet: Cennet, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak. ﴾90﴿
Diyanet Vakfı: (O gün) cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır. ﴾90﴿
E. Hamdi Yazır: (O gün) Cennet müttakilere yaklaştırılmıştır. ﴾90﴿
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ (٩١)
﴾91﴿
Diyanet: Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, ﴾91﴿
Diyanet Vakfı: Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir. ﴾91﴿
E. Hamdi Yazır: Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır. ﴾91﴿
وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (٩٢)
﴾92﴿
Diyanet: "Allah'ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? ﴾92﴿
Diyanet Vakfı: Onlara: Allah'tan gayrı taptıklarınız hani nerede? denilir. ﴾92﴿
E. Hamdi Yazır: Onlara, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? denilir. ﴾92﴿
مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ (٩٣)
﴾93﴿
Diyanet: Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilecek. ﴾93﴿
Diyanet Vakfı: Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun) yardımları dokunuyor mu? . ﴾93﴿
E. Hamdi Yazır: Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı? ﴾93﴿
فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ (٩٤)
﴾94﴿
Diyanet: Artık onlar ve o azgınlar ile ﴾94﴿
Diyanet Vakfı: Onlar ve azgınlar oraya tepetaklak (cehenneme) atılırlar. ﴾94﴿
E. Hamdi Yazır: Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar. ﴾94﴿
وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ (٩٥)
﴾95﴿
Diyanet: İblis'in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar. ﴾95﴿
Diyanet Vakfı: İblis bütün orduları da. ﴾95﴿
E. Hamdi Yazır: Ve bütün o İblis orduları ﴾95﴿
قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ (٩٦)
﴾96﴿
Diyanet: Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler: ﴾96﴿
Diyanet Vakfı: Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler: ﴾96﴿
E. Hamdi Yazır: Onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki: ﴾96﴿
تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (٩٧)
﴾97﴿
Diyanet: "Allah'a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz." ﴾97﴿
Diyanet Vakfı: Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. ﴾97﴿
E. Hamdi Yazır: "Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz." ﴾97﴿
إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (٩٨)
﴾98﴿
Diyanet: "Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk." ﴾98﴿
Diyanet Vakfı: Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk. ﴾98﴿
E. Hamdi Yazır: "Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk." ﴾98﴿
وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ (٩٩)
﴾99﴿
Diyanet: "Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı." ﴾99﴿
Diyanet Vakfı: Bizi ancak o günahkârlar saptırdı. ﴾99﴿
E. Hamdi Yazır: "Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı." ﴾99﴿
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ (١٠٠)
﴾100﴿
Diyanet: "İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok." ﴾100﴿
Diyanet Vakfı: ''Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var''. ﴾100﴿
E. Hamdi Yazır: "Bak bizim için ne şefaatçiler var," ﴾100﴿
وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ (١٠١)
﴾101﴿
Diyanet: "Candan bir dostumuz da yok." ﴾101﴿
Diyanet Vakfı: ''Ne de yakın bir dostumuz''. ﴾101﴿
E. Hamdi Yazır: "Ne de yakın bir dost." ﴾101﴿
فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (١٠٢)
﴾102﴿
Diyanet: "Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak." ﴾102﴿
Diyanet Vakfı: Ah keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da, müminlerden olsak! ﴾102﴿
E. Hamdi Yazır: "Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik." ﴾102﴿
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (١٠٣)
﴾103﴿
Diyanet: Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi. ﴾103﴿
Diyanet Vakfı: Bunda elbet (alınacak) büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. ﴾103﴿
E. Hamdi Yazır: Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları iman etmiş değillerdir. ﴾103﴿
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (١٠٤)
﴾104﴿
Diyanet: Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır. ﴾104﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾104﴿
E. Hamdi Yazır: Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾104﴿
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (١٠٥)
﴾105﴿
Diyanet: Nûh'un kavmi de Peygamberleri yalanladı. ﴾105﴿
Diyanet Vakfı: Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar. ﴾105﴿
E. Hamdi Yazır: Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti. ﴾105﴿
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (١٠٦)
﴾106﴿
Diyanet: Hani kardeşleri Nûh, onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" ﴾106﴿
Diyanet Vakfı: Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? ﴾106﴿
E. Hamdi Yazır: Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?" ﴾106﴿
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (١٠٧)
﴾107﴿
Diyanet: "Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾107﴿
Diyanet Vakfı: Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. ﴾107﴿
E. Hamdi Yazır: "Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Peygamberim. ﴾107﴿
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (١٠٨)
﴾108﴿
Diyanet: "Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin." ﴾108﴿
Diyanet Vakfı: Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾108﴿
E. Hamdi Yazır: "Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾108﴿
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (١٠٩)
﴾109﴿
Diyanet: "Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir." ﴾109﴿
Diyanet Vakfı: Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. ﴾109﴿
E. Hamdi Yazır: "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatımı verecek olan ancak, âlemlerin Rabbidir." ﴾109﴿
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (١١٠)
﴾110﴿
Diyanet: "O hâlde, Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!" ﴾110﴿
Diyanet Vakfı: Onun için, Allah'tan korkun ve bana itaat edin. ﴾110﴿
E. Hamdi Yazır: "Gelin, artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾110﴿
قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ (١١١)
﴾111﴿
Diyanet: Dediler ki: "Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız?" ﴾111﴿
Diyanet Vakfı: Onlar şöyle cevap verdiler: Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç! ﴾111﴿
E. Hamdi Yazır: "Â, dediler, senin ardına hep düşük kimseler düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?" ﴾111﴿
قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (١١٢)
﴾112﴿
Diyanet: Nûh, şöyle dedi: "Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?" ﴾112﴿
Diyanet Vakfı: Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. ﴾112﴿
E. Hamdi Yazır: Nuh dedi ki: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur." ﴾112﴿
إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ (١١٣)
﴾113﴿
Diyanet: "Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!" ﴾113﴿
Diyanet Vakfı: Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Bir düşünseniz! ﴾113﴿
E. Hamdi Yazır: "Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!" ﴾113﴿
وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ (١١٤)
﴾114﴿
Diyanet: "Ben inananları kovacak değilim." ﴾114﴿
Diyanet Vakfı: Ben iman eden kimseleri kovacak değilim. ﴾114﴿
E. Hamdi Yazır: "Hem ben iman edenleri kovmaya memur değilim." ﴾114﴿
إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ (١١٥)
﴾115﴿
Diyanet: "Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." ﴾115﴿
Diyanet Vakfı: Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım. ﴾115﴿
E. Hamdi Yazır: "Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." ﴾115﴿
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ (١١٦)
﴾116﴿
Diyanet: Dediler ki: "Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!" ﴾116﴿
Diyanet Vakfı: Dediler ki: Ey Nuh! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın! ﴾116﴿
E. Hamdi Yazır: Dediler ki: "Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!" ﴾116﴿
قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ (١١٧)
﴾117﴿
Diyanet: Nûh, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı." ﴾117﴿
Diyanet Vakfı: Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı. ﴾117﴿
E. Hamdi Yazır: Nuh: "Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti." ﴾117﴿
فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (١١٨)
﴾118﴿
Diyanet: "Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar." ﴾118﴿
Diyanet Vakfı: Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar. ﴾118﴿
E. Hamdi Yazır: "Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar." ﴾118﴿
فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (١١٩)
﴾119﴿
Diyanet: Derken biz onu ve beraberindekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık. ﴾119﴿
Diyanet Vakfı: Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde (taşıyarak) kurtardık. ﴾119﴿
E. Hamdi Yazır: Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık. ﴾119﴿
ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ (١٢٠)
﴾120﴿
Diyanet: Sonra da geride kalanları suda boğduk. ﴾120﴿
Diyanet Vakfı: Sonra da geri kalanları suda boğduk. ﴾120﴿
E. Hamdi Yazır: Sonra da arkasında kalanları suda boğduk. ﴾120﴿
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (١٢١)
﴾121﴿
Diyanet: Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. ﴾121﴿
Diyanet Vakfı: Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. ﴾121﴿
E. Hamdi Yazır: Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾121﴿
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (١٢٢)
﴾122﴿
Diyanet: Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır. ﴾122﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾122﴿
E. Hamdi Yazır: Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾122﴿
كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ (١٢٣)
﴾123﴿
Diyanet: Âd kavmi de peygamberleri yalanladı. ﴾123﴿
Diyanet Vakfı: Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı. ﴾123﴿
E. Hamdi Yazır: Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. ﴾123﴿
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ (١٢٤)
﴾124﴿
Diyanet: Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" ﴾124﴿
Diyanet Vakfı: Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? ﴾124﴿
E. Hamdi Yazır: Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?" ﴾124﴿
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (١٢٥)
﴾125﴿
Diyanet: "Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾125﴿
Diyanet Vakfı: Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. ﴾125﴿
E. Hamdi Yazır: "Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim." ﴾125﴿
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (١٢٦)
﴾126﴿
Diyanet: "Öyle ise Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin." ﴾126﴿
Diyanet Vakfı: Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾126﴿
E. Hamdi Yazır: "Gelin artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾126﴿
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (١٢٧)
﴾127﴿
Diyanet: "Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir." ﴾127﴿
Diyanet Vakfı: Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. ﴾127﴿
E. Hamdi Yazır: "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir. " ﴾127﴿
أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ (١٢٨)
﴾128﴿
Diyanet: "Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?" ﴾128﴿
Diyanet Vakfı: Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz? ﴾128﴿
E. Hamdi Yazır: "Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?" ﴾128﴿
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ (١٢٩)
﴾129﴿
Diyanet: "İçlerinde ebedî yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?" ﴾129﴿
Diyanet Vakfı: Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz? ﴾129﴿
E. Hamdi Yazır: "Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?" ﴾129﴿
وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ (١٣٠)
﴾130﴿
Diyanet: "Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız." ﴾130﴿
Diyanet Vakfı: Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz? ﴾130﴿
E. Hamdi Yazır: "Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz." ﴾130﴿
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (١٣١)
﴾131﴿
Diyanet: "Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin." ﴾131﴿
Diyanet Vakfı: Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin. ﴾131﴿
E. Hamdi Yazır: "Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾131﴿
وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ (١٣٢)
﴾132﴿
Diyanet: "Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah'a karşı gelmekten sakının." ﴾132﴿
Diyanet Vakfı: Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren, Allah'dan korkun. ﴾132﴿
E. Hamdi Yazır: "O Allah'tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte," ﴾132﴿
أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ (١٣٣)
﴾133﴿
Diyanet: "Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah'a karşı gelmekten sakının." ﴾133﴿
Diyanet Vakfı: ''O size verdi : davarlar, oğullar". ﴾133﴿
E. Hamdi Yazır: "Davarlar, oğullar," ﴾133﴿
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (١٣٤)
﴾134﴿
Diyanet: "Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah'a karşı gelmekten sakının." ﴾134﴿
Diyanet Vakfı: "Bahçeler çeşmeler." (Allah'a karşı gelmek) den sakının. ﴾134﴿
E. Hamdi Yazır: "Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir." ﴾134﴿
إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (١٣٥)
﴾135﴿
Diyanet: "Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum." ﴾135﴿
Diyanet Vakfı: Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum. ﴾135﴿
E. Hamdi Yazır: "Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum." ﴾135﴿
قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ (١٣٦)
﴾136﴿
Diyanet: Dediler ki: "Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir." ﴾136﴿
Diyanet Vakfı: (Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir. ﴾136﴿
E. Hamdi Yazır: "Dediler ki: "Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir." ﴾136﴿
إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ (١٣٧)
﴾137﴿
Diyanet: "Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir." ﴾137﴿
Diyanet Vakfı: Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir. ﴾137﴿
E. Hamdi Yazır: "Bu sırf eskilerin âdetidir." ﴾137﴿
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ (١٣٨)
﴾138﴿
Diyanet: "Biz azaba uğratılacak da değiliz." ﴾138﴿
Diyanet Vakfı: Biz azaba uğratılacak da değiliz. ﴾138﴿
E. Hamdi Yazır: "Biz azaba uğratılacak da değiliz." ﴾138﴿
فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (١٣٩)
﴾139﴿
Diyanet: Böylece onlar Hûd'u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. ﴾139﴿
Diyanet Vakfı: Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler. ﴾139﴿
E. Hamdi Yazır: Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾139﴿
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (١٤٠)
﴾140﴿
Diyanet: Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. ﴾140﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾140﴿
E. Hamdi Yazır: Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾140﴿
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ (١٤١)
﴾141﴿
Diyanet: Semûd kavmi de Peygamberleri yalanladı. ﴾141﴿
Diyanet Vakfı: Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı. ﴾141﴿
E. Hamdi Yazır: Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. ﴾141﴿
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (١٤٢)
﴾142﴿
Diyanet: Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" ﴾142﴿
Diyanet Vakfı: Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? ﴾142﴿
E. Hamdi Yazır: Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?" ﴾142﴿
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (١٤٣)
﴾143﴿
Diyanet: "Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾143﴿
Diyanet Vakfı: Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. ﴾143﴿
E. Hamdi Yazır: "Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾143﴿
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (١٤٤)
﴾144﴿
Diyanet: "Öyle ise Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!" ﴾144﴿
Diyanet Vakfı: Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾144﴿
E. Hamdi Yazır: "Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾144﴿
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (١٤٥)
﴾145﴿
Diyanet: "Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir." ﴾145﴿
Diyanet Vakfı: Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. ﴾145﴿
E. Hamdi Yazır: "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir." ﴾145﴿
أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ (١٤٦)
﴾146﴿
Diyanet: "Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?" ﴾146﴿
Diyanet Vakfı: Siz burada, güven içinde bırakılacak mısınız (sanırsınız)? ﴾146﴿
E. Hamdi Yazır: "Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?" ﴾146﴿
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (١٤٧)
﴾147﴿
Diyanet: "Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?" ﴾147﴿
Diyanet Vakfı: "Böyle bahçelerde, çeşme başlarında ?" ﴾147﴿
E. Hamdi Yazır: "Bahçelerin, pınarların içinde," ﴾147﴿
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ (١٤٨)
﴾148﴿
Diyanet: "Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?" ﴾148﴿
Diyanet Vakfı: "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında?" ﴾148﴿
E. Hamdi Yazır: "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında," ﴾148﴿
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ (١٤٩)
﴾149﴿
Diyanet: "Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz." ﴾149﴿
Diyanet Vakfı: (Böyle sanıp) dağlardan ustaca evler yontuyorsunuz (oyup yapıyorsunuz). ﴾149﴿
E. Hamdi Yazır: Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz." ﴾149﴿
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (١٥٠)
﴾150﴿
Diyanet: "Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin." ﴾150﴿
Diyanet Vakfı: Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin. ﴾150﴿
E. Hamdi Yazır: "Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin." ﴾150﴿
وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ (١٥١)
﴾151﴿
Diyanet: "Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin." ﴾151﴿
Diyanet Vakfı: "O aşırıların emrine uymayın." ﴾151﴿
E. Hamdi Yazır: "Bozguncuların emrine uymayın." ﴾151﴿
الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (١٥٢)
﴾152﴿
Diyanet: "Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin." ﴾152﴿
Diyanet Vakfı: "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyenler(in sözüyle hareket etmeyin). ﴾152﴿
E. Hamdi Yazır: "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen." ﴾152﴿
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (١٥٣)
﴾153﴿
Diyanet: Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin." ﴾153﴿
Diyanet Vakfı: Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin! ﴾153﴿
E. Hamdi Yazır: "Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!" ﴾153﴿
مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (١٥٤)
﴾154﴿
Diyanet: "Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir." ﴾154﴿
Diyanet Vakfı: Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir. ﴾154﴿
E. Hamdi Yazır: "Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir." ﴾154﴿
قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (١٥٥)
﴾155﴿
Diyanet: Salih, şöyle dedi: "İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır." ﴾155﴿
Diyanet Vakfı: Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi. ﴾155﴿
E. Hamdi Yazır: Salih "İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin" dedi. ﴾155﴿
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ (١٥٦)
﴾156﴿
Diyanet: "Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar." ﴾156﴿
Diyanet Vakfı: Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir. ﴾156﴿
E. Hamdi Yazır: "Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir." ﴾156﴿
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ (١٥٧)
﴾157﴿
Diyanet: Derken onu kestiler, fakat pişman oldular. ﴾157﴿
Diyanet Vakfı: Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular. ﴾157﴿
E. Hamdi Yazır: Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular. ﴾157﴿
فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (١٥٨)
﴾158﴿
Diyanet: Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. ﴾158﴿
Diyanet Vakfı: Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. ﴾158﴿
E. Hamdi Yazır: Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾158﴿
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (١٥٩)
﴾159﴿
Diyanet: Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. ﴾159﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾159﴿
E. Hamdi Yazır: Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾159﴿
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ (١٦٠)
﴾160﴿
Diyanet: Lût'un kavmi de peygamberleri yalanladı. ﴾160﴿
Diyanet Vakfı: Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı. ﴾160﴿
E. Hamdi Yazır: Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. ﴾160﴿
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ (١٦١)
﴾161﴿
Diyanet: Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" ﴾161﴿
Diyanet Vakfı: Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? ﴾161﴿
E. Hamdi Yazır: Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan kormaz mısınız?" ﴾161﴿
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (١٦٢)
﴾162﴿
Diyanet: "Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾162﴿
Diyanet Vakfı: Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. ﴾162﴿
E. Hamdi Yazır: "Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾162﴿
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (١٦٣)
﴾163﴿
Diyanet: "Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin." ﴾163﴿
Diyanet Vakfı: Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾163﴿
E. Hamdi Yazır: "Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾163﴿
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (١٦٤)
﴾164﴿
Diyanet: "Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir." ﴾164﴿
Diyanet Vakfı: Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. ﴾164﴿
E. Hamdi Yazır: "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir." ﴾164﴿
أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ (١٦٥)
﴾165﴿
Diyanet: "Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz." ﴾165﴿
Diyanet Vakfı: Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz! ﴾165﴿
E. Hamdi Yazır: "İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?" ﴾165﴿
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ (١٦٦)
﴾166﴿
Diyanet: "Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz." ﴾166﴿
Diyanet Vakfı: Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz! ﴾166﴿
E. Hamdi Yazır: "Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!" ﴾166﴿
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ (١٦٧)
﴾167﴿
Diyanet: Dediler ki: "Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!" ﴾167﴿
Diyanet Vakfı: Onlar şöyle dediler: Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın! ﴾167﴿
E. Hamdi Yazır: Onlar şöyle dediler: "Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksın." ﴾167﴿
قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالِينَ (١٦٨)
﴾168﴿
Diyanet: Lût, şöyle dedi: "Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım." ﴾168﴿
Diyanet Vakfı: Lût: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim! ﴾168﴿
E. Hamdi Yazır: Lût "Doğrusu ben, dedi, sizin bu işinize buğzedenlerdenim." ﴾168﴿
رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ (١٦٩)
﴾169﴿
Diyanet: "Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar." ﴾169﴿
Diyanet Vakfı: Rabbim! Beni ve ailemi, onların yapageldiklerinden (vebalinden) kurtar. ﴾169﴿
E. Hamdi Yazır: "Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar." ﴾169﴿
فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ (١٧٠)
﴾170﴿
Diyanet: Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık. ﴾170﴿
Diyanet Vakfı: Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık. ﴾170﴿
E. Hamdi Yazır: Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık, ﴾170﴿
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ (١٧١)
﴾171﴿
Diyanet: Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık. ﴾171﴿
Diyanet Vakfı: Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu). ﴾171﴿
E. Hamdi Yazır: Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı. ﴾171﴿
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ (١٧٢)
﴾172﴿
Diyanet: Sonra diğerlerini helâk ettik. ﴾172﴿
Diyanet Vakfı: Sonra diğerlerini helâk ettik. ﴾172﴿
E. Hamdi Yazır: Sonra geridekilerin hepsini helak ettik. ﴾172﴿
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ (١٧٣)
﴾173﴿
Diyanet: Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi! ﴾173﴿
Diyanet Vakfı: Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki... Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü! ﴾173﴿
E. Hamdi Yazır: Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne kötü bir yağmurdu! ﴾173﴿
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (١٧٤)
﴾174﴿
Diyanet: Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. ﴾174﴿
Diyanet Vakfı: Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler. ﴾174﴿
E. Hamdi Yazır: Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾174﴿
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (١٧٥)
﴾175﴿
Diyanet: Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. ﴾175﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾175﴿
E. Hamdi Yazır: Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾175﴿
كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ (١٧٦)
﴾176﴿
Diyanet: Eyke halkı da peygamberleri yalanladı. ﴾176﴿
Diyanet Vakfı: Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı. ﴾176﴿
E. Hamdi Yazır: Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti. ﴾176﴿
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ (١٧٧)
﴾177﴿
Diyanet: Hani Şu'ayb, onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" ﴾177﴿
Diyanet Vakfı: Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? ﴾177﴿
E. Hamdi Yazır: Hani Şuayb onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?" ﴾177﴿
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (١٧٨)
﴾178﴿
Diyanet: "Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾178﴿
Diyanet Vakfı: Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. ﴾178﴿
E. Hamdi Yazır: "Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾178﴿
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (١٧٩)
﴾179﴿
Diyanet: Artık, Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾179﴿
Diyanet Vakfı: Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾179﴿
E. Hamdi Yazır: "Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾179﴿
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (١٨٠)
﴾180﴿
Diyanet: "Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir." ﴾180﴿
Diyanet Vakfı: Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. ﴾180﴿
E. Hamdi Yazır: "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir." ﴾180﴿
أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ (١٨١)
﴾181﴿
Diyanet: "Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın." ﴾181﴿
Diyanet Vakfı: Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın. ﴾181﴿
E. Hamdi Yazır: "Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın." ﴾181﴿
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ (١٨٢)
﴾182﴿
Diyanet: "Doğru terazi ile tartın." ﴾182﴿
Diyanet Vakfı: Doğru terazi ile tartın. ﴾182﴿
E. Hamdi Yazır: "Ve doğru terazi ile tartın." ﴾182﴿
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (١٨٣)
﴾183﴿
Diyanet: "İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." ﴾183﴿
Diyanet Vakfı: İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. ﴾183﴿
E. Hamdi Yazır: "Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." ﴾183﴿
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ (١٨٤)
﴾184﴿
Diyanet: "Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının." ﴾184﴿
Diyanet Vakfı: Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) dan korkun. ﴾184﴿
E. Hamdi Yazır: "O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun." ﴾184﴿
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (١٨٥)
﴾185﴿
Diyanet: Onlar şöyle dediler: "Sen ancak büyülenmişlerdensin." ﴾185﴿
Diyanet Vakfı: Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin! ﴾185﴿
E. Hamdi Yazır: Onlar şöyle dediler: "Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin." ﴾185﴿
وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (١٨٦)
﴾186﴿
Diyanet: "Sen sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz." ﴾186﴿
Diyanet Vakfı: Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bilki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz. ﴾186﴿
E. Hamdi Yazır: "Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz." ﴾186﴿
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (١٨٧)
﴾187﴿
Diyanet: "Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür." ﴾187﴿
Diyanet Vakfı: Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır. ﴾187﴿
E. Hamdi Yazır: "Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver." ﴾187﴿
قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (١٨٨)
﴾188﴿
Diyanet: Şu'ayb, "Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir" dedi. ﴾188﴿
Diyanet Vakfı: Şuayb: Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir, dedi. ﴾188﴿
E. Hamdi Yazır: Şuayb, "Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir" dedi. ﴾188﴿
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (١٨٩)
﴾189﴿
Diyanet: Onlar Şu'ayb'ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi. ﴾189﴿
Diyanet Vakfı: Velhasıl onu yalancı saydilar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi! ﴾189﴿
E. Hamdi Yazır: Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi! ﴾189﴿
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (١٩٠)
﴾190﴿
Diyanet: Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. ﴾190﴿
Diyanet Vakfı: Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. ﴾190﴿
E. Hamdi Yazır: Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾190﴿
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (١٩١)
﴾191﴿
Diyanet: Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. ﴾191﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾191﴿
E. Hamdi Yazır: Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾191﴿
وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (١٩٢)
﴾192﴿
Diyanet: Şüphesiz bu Kur'an, âlemlerin Rabbi'nin indirmesidir. ﴾192﴿
Diyanet Vakfı: Muhakkak ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir. ﴾192﴿
E. Hamdi Yazır: Ve muhakkak ki bu (Kur'ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir. ﴾192﴿
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ (١٩٣)
﴾193﴿
Diyanet: Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. ﴾193﴿
Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) Onu Rûhu'l-emîn (Cebrail) indirdi. ﴾193﴿
E. Hamdi Yazır: (Resulüm!) Onu Rûhu'l-emin (Cebrail) indirdi; ﴾193﴿
عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ (١٩٤)
﴾194﴿
Diyanet: Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. ﴾194﴿
Diyanet Vakfı: Senin kalbine; uyarıcılardan olman için, ﴾194﴿
E. Hamdi Yazır: Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine; ﴾194﴿
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ (١٩٥)
﴾195﴿
Diyanet: Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. ﴾195﴿
Diyanet Vakfı: Apaçık Arapça bir dille. ﴾195﴿
E. Hamdi Yazır: Açık parlak bir Arapça lisan ile. ﴾195﴿
وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ (١٩٦)
﴾196﴿
Diyanet: Şüphesiz bu (Kur'an'ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı. ﴾196﴿
Diyanet Vakfı: O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır. ﴾196﴿
E. Hamdi Yazır: O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı. ﴾196﴿
أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ (١٩٧)
﴾197﴿
Diyanet: İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir? ﴾197﴿
Diyanet Vakfı: Benî İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil midir? ﴾197﴿
E. Hamdi Yazır: İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir? ﴾197﴿
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ (١٩٨)
﴾198﴿
Diyanet: Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. ﴾198﴿
Diyanet Vakfı: Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, ﴾198﴿
E. Hamdi Yazır: Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de ﴾198﴿
فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ (١٩٩)
﴾199﴿
Diyanet: Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. ﴾199﴿
Diyanet Vakfı: Bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi. ﴾199﴿
E. Hamdi Yazır: Bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. ﴾199﴿
كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ (٢٠٠)
﴾200﴿
Diyanet: İşte böylece biz onu (Kur'an'ı) suçluların kalbine soktuk. ﴾200﴿
Diyanet Vakfı: Onu günahkârların kalplerine böyle soktuk. ﴾200﴿
E. Hamdi Yazır: Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. ﴾200﴿
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (٢٠١)
﴾201﴿
Diyanet: Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, "Bize mühlet verilmez mi?" demedikçe, ona inanmazlar. ﴾201﴿
Diyanet Vakfı: Onun için, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. ﴾201﴿
E. Hamdi Yazır: (Okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. ﴾201﴿
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (٢٠٢)
﴾202﴿
Diyanet: Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, "Bize mühlet verilmez mi?" demedikçe, ona inanmazlar. ﴾202﴿
Diyanet Vakfı: İşte bu (azap) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir. ﴾202﴿
E. Hamdi Yazır: İşte bu (azab) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir. ﴾202﴿
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ (٢٠٣)
﴾203﴿
Diyanet: Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, "Bize mühlet verilmez mi?" demedikçe, ona inanmazlar. ﴾203﴿
Diyanet Vakfı: O zaman: Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? diyeceklerdir. ﴾203﴿
E. Hamdi Yazır: O zaman "Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?...diyeceklerdir. ﴾203﴿
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ (٢٠٤)
﴾204﴿
Diyanet: Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar? ﴾204﴿
Diyanet Vakfı: (Durmadan mucize talebiyle) onlar bizim azabımızı mı çarçabuk istiyorlardı? ﴾204﴿
E. Hamdi Yazır: (Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı. ﴾204﴿
أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ (٢٠٥)
﴾205﴿
Diyanet: Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak, ﴾205﴿
Diyanet Vakfı: Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca yaşatsak. ﴾205﴿
E. Hamdi Yazır: Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek, ﴾205﴿
ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ (٢٠٦)
﴾206﴿
Diyanet: Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (hâlleri nice olurdu?) ﴾206﴿
Diyanet Vakfı: Sonra tehdit edilmekte oldukları (azap) başlarına gelse! ﴾206﴿
E. Hamdi Yazır: Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa, ﴾206﴿
مَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ (٢٠٧)
﴾207﴿
Diyanet: (Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı. ﴾207﴿
Diyanet Vakfı: Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiç yarar sağlamayacaktır. ﴾207﴿
E. Hamdi Yazır: O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır. ﴾207﴿
وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ (٢٠٨)
﴾208﴿
Diyanet: Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik. ﴾208﴿
Diyanet Vakfı: Bununla birlikte hangi memleketi, helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur. ﴾208﴿
E. Hamdi Yazır: Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur. ﴾208﴿
ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ (٢٠٩)
﴾209﴿
Diyanet: Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz. ﴾209﴿
Diyanet Vakfı: (Onlar)ihtar edilmiştir ve biz zülmetmiş değilizdir. ﴾209﴿
E. Hamdi Yazır: (Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz. ﴾209﴿
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ (٢١٠)
﴾210﴿
Diyanet: O Kur'an'ı şeytanlar indirmemiştir. ﴾210﴿
Diyanet Vakfı: O'nu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi. ﴾210﴿
E. Hamdi Yazır: Onu (Kur'ân'ı) şeytanlar indirmedi. ﴾210﴿
وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ (٢١١)
﴾211﴿
Diyanet: Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez. ﴾211﴿
Diyanet Vakfı: Bu onlara düşmez; zaten güçleri de yetmez. ﴾211﴿
E. Hamdi Yazır: Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez. ﴾211﴿
إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ (٢١٢)
﴾212﴿
Diyanet: Çünkü onlar (vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır. ﴾212﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. ﴾212﴿
E. Hamdi Yazır: Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. ﴾212﴿
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ (٢١٣)
﴾213﴿
Diyanet: Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun! ﴾213﴿
Diyanet Vakfı: O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, sonra azap edilenlerden olursun! ﴾213﴿
E. Hamdi Yazır: O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun. ﴾213﴿
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ (٢١٤)
﴾214﴿
Diyanet: (Önce) en yakın akrabanı uyar. ﴾214﴿
Diyanet Vakfı: (Önce) en yakın akrabanı uyar. ﴾214﴿
E. Hamdi Yazır: (Önce) en yakın hısımlarını uyar. ﴾214﴿
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (٢١٥)
﴾215﴿
Diyanet: Mü'minlerden sana uyanlara kanatlarını indir. ﴾215﴿
Diyanet Vakfı: Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir. ﴾215﴿
E. Hamdi Yazır: Ve sana uyan müminlere kanadını indir. ﴾215﴿
فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ (٢١٦)
﴾216﴿
Diyanet: Eğer sana karşı gelirlerse, "Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım" de. ﴾216﴿
Diyanet Vakfı: Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım. ﴾216﴿
E. Hamdi Yazır: Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: "Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım." ﴾216﴿
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ (٢١٧)
﴾217﴿
Diyanet: Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah'a tevekkül et. ﴾217﴿
Diyanet Vakfı: Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan. ﴾217﴿
E. Hamdi Yazır: Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan. ﴾217﴿
الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ (٢١٨)
﴾218﴿
Diyanet: Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah'a tevekkül et. ﴾218﴿
Diyanet Vakfı: O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor. ﴾218﴿
E. Hamdi Yazır: O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor. ﴾218﴿
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ (٢١٩)
﴾219﴿
Diyanet: Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah'a tevekkül et. ﴾219﴿
Diyanet Vakfı: Secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor). ﴾219﴿
E. Hamdi Yazır: Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.) ﴾219﴿
إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (٢٢٠)
﴾220﴿
Diyanet: Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ﴾220﴿
Diyanet Vakfı: Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur. ﴾220﴿
E. Hamdi Yazır: Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur. ﴾220﴿
هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ (٢٢١)
﴾221﴿
Diyanet: Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? ﴾221﴿
Diyanet Vakfı: Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi? ﴾221﴿
E. Hamdi Yazır: Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? ﴾221﴿
تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ (٢٢٢)
﴾222﴿
Diyanet: Onlar, her günahkâr yalancıya inerler. ﴾222﴿
Diyanet Vakfı: Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler. ﴾222﴿
E. Hamdi Yazır: Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler. ﴾222﴿
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ (٢٢٣)
﴾223﴿
Diyanet: Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır. ﴾223﴿
Diyanet Vakfı: Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar. ﴾223﴿
E. Hamdi Yazır: Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır. ﴾223﴿
وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ (٢٢٤)
﴾224﴿
Diyanet: Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar. ﴾224﴿
Diyanet Vakfı: Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar. ﴾224﴿
E. Hamdi Yazır: Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar. ﴾224﴿
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ (٢٢٥)
﴾225﴿
Diyanet: Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. ﴾225﴿
Diyanet Vakfı: Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar. ﴾225﴿
E. Hamdi Yazır: Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ﴾225﴿
وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ (٢٢٦)
﴾226﴿
Diyanet: Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. ﴾226﴿
Diyanet Vakfı: Ve onlar yapamayacakları şeyleri söylerler. ﴾226﴿
E. Hamdi Yazır: Ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? ﴾226﴿
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ (٢٢٧)
﴾227﴿
Diyanet: Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah'ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir. ﴾227﴿
Diyanet Vakfı: Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir. ﴾227﴿
E. Hamdi Yazır: Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir. ﴾227﴿
İlginizi çekebilir
© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz. Tüm Hakları Saklıdır.